IŞİD ekseninde terör örgütlerinin genel varlığı

Ülkemiz terör konusunda dünyada en fazla bedel ödeyen ülke olmasına rağmen terör sarmalının her geçen gün daha karmaşık bir hal alması, dünya terör koridorunun coğrafi konumumuz nedeniyle ülkemiz üzerinde vücut bulması, nedenleri ve yakın gelecekteki sonuçlarıyla IŞİD ekseninde terör sorununu kaleme alacağız.

IŞİD ekseninde terör örgütlerinin genel varlığı
Editör: adalet.tv
30 Ağustos 2020 - 12:57 - Güncelleme: 30 Ağustos 2020 - 13:17
Reklam
IŞİD EKSENİNDE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN GENEL VARLIĞI
 
1972 yılından itibaren THKP-C (1994 yılında DHKP-C), 1978 yılından itibaren ise PKK terörü ile mücadele eden ülkemiz en son 2014 yılında Niğde’deki saldırısı ile IŞİD terörüyle sınırlarımız içinde tanışmış oldu. Uzun yıllardır sahada asker ve polisimizin vermiş olduğu başarılı mücadele DHKP-C ve PKK terörünü bitirmeye yetmedi aksine sorun büyüyerek artmaya devam etti, 2013 yılında başlayan çözüm süreci ile sahadaki mücadelenin tek başına askeri yöntemlerle çözülemeyeceği anlaşıldı fakat bugün geldiğimiz noktada terör ne sahada ne saha dışında bitirilebilmiş değil. DHKP-C ve PKK terörüne en son IŞİD’in de güçlü bir figüran olarak eklenmesi ülkemizi bu konuda yormaya ve yıpratmaya devam ediyor.

Peki neydi terörü bitirememe nedenimiz?
Sağ terör diye adlandırdığımız IŞİD muhafazakar / dindar yönün ağır basması nedeniyle ülkemizde Türk ve Kürt halkında kolayca yer edindi ve dünyanın her yerinden yabancı savaşçıların da yazımızın başında da belirttiğimiz gibi coğrafi konum nedeniyle ülkemiz üzerinden cihat bölgelerine gitmesi nedeniyle IŞİD için cazip bir noktada bulunmaktayız.
IŞİD’ katılan veya sempati besleyen örgüt üyelerine medyadan takip ettiğim ve kendi gözlemlerim sonucunda; daha önce suça bulaşmış, madde bağımlısı, ailevi ilişkileri zayıf insanların daha çabuk katılım gösterdikleri gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Örgüte sempati duyan insanların örgütün aktif üyesi olması sürecinde devletimizin eksikliklerini değinmek gerekirse;
  1. Suç ve ceza denklemindeki dağınıklığın etkileri,
  2. Sosyal medya etkisinin devlet lehine dönüştürülememesi,
Suç ve ceza denkleminde dağınıklığın etkileri IŞİD ve diğer terör örgütleri için sempati besleyen insanların örgüt üyeliğine geçişte bulunmaz bir fırsat olduğu kanaatindeyim. Bu başlığımızı sosyal medya üzerinden örgüt propagandası suçu işleyenlere verilen cezalar ve bunun etkileri üzerine yorumlayacağız.
Daha önce suça bulaşmamış ancak dini duygular üzerinden Sağ terör endeksli, milliyetçilik ve devrimcilik üzerinden Sol terör endeksli sosyal medya paylaşımı yapan ve terör örgütlerine sempati besleyen insanlara süreç sonunda hapis cezası vermek ve kişiyi cezaevine göndermek devlet için terör ile mücadele olsa da kişi için örgüte sempati beslemekten örgüt üyeliğine geçmede birinci basamak olmaktadır. Cezaevlerinde terör tutuklu / hükümlüleri diğer mahkumlardan ayrı barındırıldıkları için kendi aralarında organize olmaları ve propaganda faaliyetini devlet kurumu içerisinde, devlet gözetiminde yapabilmektedirler, bu süreçte sempati besleyen kişi örgüt üyeliği ile ilk resmi temasını bir bakıma devlet kontrolünde kurmaktadır. Burada yapılması gereken sosyal medya veya türevleri üzerinden bu suçu ilke kez işleyen insanların cezaevi kanalıyla ıslah edilmesinden önce (TCK 191/1’de uygulanan denetim mekanizması gibi) farklı eğitsel ve topluma kazandırma yöntemleri denenmesi akabinde suç tekrar ederse hukuk yollarının devreye sokulması olmalıdır. Cezaevlerinde terör örgütlerinin ıslah edilmesi düşük bir olasılıktır, sadece bu insanlar toplumdan izole edilmektedir.
(PKK terör örgütü çözüm süreci devam ederken daha önce hiçbir suça bulaşmamış sempatizanları süreç etkisinden dolayı dağ kadrosuna katıp askeri eğitim verip hiçbir eylemde kullanmadan teslim olmasını sağlayıp süreç sonundaki sokak / hendek operasyonları için militan yetiştirmiş ancak bu yöntem devletin ilgili organları tarafından süreç devam ederken istihbari anlamda farkedilememiş veya farkedilmiş ancak önlem alınamamıştı. Bugün aynı yöntem başta IŞİD olmak üzere PKK ve DHKP-C gibi örgütlere sempati besleyen sosyal medya veya türevleri üzerinden işlenen suçlar için verilen cezalarda sempatizanların cezaevlerinde örgüt üyeleri ile aynı atmosferi yaşayıp örgüt üyeliğine geçmesi olarak adlandırabiliriz)
Verilen ceza kişiyi suç işlemekten alıkoymamış aksine onu radikalleştirmiş ise suç ve ceza denkleminde dağınıklığın etkilerinden söz edebiliriz ve bu konuda kişiyi devlet adına kazanmak için farklı argümanlar denemeliyiz. Aynı yöntemler deneyip farklı sonuç beklemek hata olacaktır.

Sosyal medya etkisinin devlet lehine dönüştürülememesi hususunda sosyal medyada suçlu aramak, sosyal medyayı kısıtlamak veya benzer faaliyetler içerisinde bulunmak içinde bulunduğumuz yüzyılda eşyanın doğasına aykırıdır. Devlet olarak sosyal medyayı doğru araçlar kullanıp kendi lehimize çevirebilir ve özellikle genç nüfus üzerinde terör etkisini minimize edebiliriz. Terörle mücadele eden birimler içerisinde kurulacak profesyonel ekipler ve ayrılacak bütçeler ile terör faaliyeti gösteren hesaplar, sayfalar, kanallar vb. oluşumlar yasaklamak, kapatmak veya kısıtlamak gibi radikal ve kesin sonuç göstermeyen çözümler yerine bu faaliyetlerin gizlilik ve titizlik içerisinde satın alınması, kiralanması, paralel oluşumlara giderek alternatif üretip bu mecralardaki faaliyetlerin devlet lehine dönüştürülmesi gibi daha yapıcı yöntemlerle çağın gereksinimlerine uygun olarak terör faaliyetleri kontrol altına alınabilir, yeni oluşumlar daha kolay denetlenebilir.
1970’lerden beri devam eden terör faaliyetleri artık sosyal medya üzerinden yaygınlaştığı gerçeği ile yüzleştiğimizde yukarıda bahsettiğimiz yönetimi dünyanın sayılı devletlerinin profesyonel ekipler ve büyük bütçeler ayırarak gerçekleştirdiği gerçeği ile yüzleşeceğiz. Yıllarca süren terör faaliyetlerini bitirmek için önce kontrol altına almamız gerekir, kontrol altına almak artık sadece örgüt içerisine muhbir veya istihbaratçı yerleştirmek ile mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz yüzyıla uygun hareket etmemiz gerekmektedir.

Askeri seçenekler dışındaki faaliyetlerin formaliteden öteye gidememesi; Başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özellikle Sağ terör olan IŞİD terör örgütünün din ve aile kavramını kendi lehine çevirip örgütsel faaliyet ve örgüt üyesi temini konusunda çalışmalarını sekteye uğratamaması, bu konuda stratejiler geliştirememeleri özelikle üzerinde durulması gereken konulardır.
IŞİD’e katılımın çok genç yaşta başlıyor olması Aile kavramının toplumun bazı kesimlerinin de üzerinde etkin olarak hissedilemediği, bu eksikliği dini argümanlar (cihat – şeriat kavramları) ile birleştirerek terör örgütleri lehine kullanıldığı görülmektedir. Askeri / Operasyonel birimler dışında toplumu ilgilendiren diğer bakanlıklarında Terörle mücadele adı altında Sağ ve Sol terör örgütleri ile mücadele edecek yeni birimler kurarak birbirleriyle entegre bir şekilde yeni stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir, Terör konusunun sadece sahadaki askeri faaliyetler ile kazanılamayacağı gerçeğini tekrar hatırlatmakta fayda var.
Terörle mücadele de askeri varlığın başarısı sonuç vermiş ve 1999 yılında PKK'nın sözde lideri Abdullah Öcalan, 2014 yılında IŞID Türkiye sorumlusu olduğu gerekçesiyle Halis Bayuncuk ve 2019 yılında ise DHKP-C Türkiye sorumlusu Caferi Sadık Eroğlu başarılı operasyonlar sonucu yakalanmıştır. Sahada kolluk kuvvetlerinin göstermiş olduğu başarılı çalışmalar saha dışındaki strateji hataları ve yöntem yanlışlıkları nedeni, dünya çapında lobi faaliyetlerimizin de yetersiz kalmasıyla terör örgütleri bitirilememiştir.

Yukarıda terör örgütlerinin yapılanması en basit şema ile gösterilmiştir. Devletimiz terör örgütlerinin alt kadrolarına başarılı operasyonlar yapmaktadır. Terör örgütlerinin lider kadroları artık yurt dışı eksenli yaşam alanı bulması nedeniyle operasyonel anlamda netice almak zorlaşmaktadır. Burada dikkatimi veremediğimizi düşündüğüm asıl konu terör örgütlerinin ara kadrolarıdır. Ara kadrolar terör örgütlerinin her türlü eleman temini, muhabere, ekonomik ve lojistik destek, eğitim vb. unsurlarını sağlamaktadır, yani lider kadro ile alt kadro arasında köprü görevi görmektedir.

Ara kadrolara kurulacak hakimiyet terör örgütlerinin çöküşünü hızlandıracaktır. Ara kadroların önemini örneklendirecek olursak; IŞİD’in Avrupa merkezli eş zamanlı terör eylemlerinde tüm irtibatı sağlayan ara kadrolar çözülebilmiş olsaydı eylemler engellenebilirdi. Bu konuda en dikkat çekici örnek ise Sri Lanka’da Nisan 2019’da yaşanmış, 2 gün içerisinde onlarca bombalı eylem düzenlenmiş, 321’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Sri Lanka Polis ve güvenlik birimlerinin yeniden yapılandırılacağını açıklamıştır.
Sri Lanka eylemler sona erdikten sonra bir dizi operasyon düzenlese de eylemin organizatörleri yani ara kadrolar eylemden önce istihbari anlamda çözümlenemediği için sahada yapılan askeri operasyonlar ile sadece alt kadrolara ağır darbe vurulacağı anlamına gelmektedir.
Devletimiz Yargı ve kolluk kuvvetleri aracılığı ile sahada vermiş olduğu başarılı mücadele genel olarak terör örgütlerinin alt kadrolarını içermektedir. Terör eylemini gerçekleştirecek örgüt üyesi ile teması kuran ara kadroların bertaraf edilmesi hususunda lider kadro – ara kadro ve ara kadro – alt kadro bağlantılarına odaklanılmalıdır.

IŞİD odaklı konuya bakacak olursak örgütün en alt kısmında yer alan üyeye lojistik, ekonomik ve istihbari anlamda destek sağlayan ara kadrolar kendi içerisinde hiyerarşik olarak sınıflandırılmalıdır.
Konumuza PKK üzerinden bir örnek verecek olursak; PKK’nın Karadeniz yapılanması ile bölgeye intikal eden alt kadro daha önce bölgeye zulalanmış gıda – mühimmat vb. desteğini sığınakların haritalanması yöntemiyle kolaylıkla bulabilmiş ve bölgede uzun süre faaliyetlerine devam edebilme kabiliyetine ulaşmıştır. Burada devletimiz tüm enerjisini yıllardır sahada örgütsel eylemlerde bulunan alt kadrolar üzerinden harcamaktadır. Ancak burada yoğunlaşmamız gereken asıl konu gıda – mühimmat vb. desteğin daha önce Karadeniz’e getirilmesi ve örgüt tarafından başarılı bir şekilde zulalanması kısmıdır. Bu örneğimizde Karadeniz’i seçmemizin nedeni toplumsal yapı olarak Karadeniz insanının teröre tam anlamıyla karşı olmasına rağmen örgütün bu bölgede faaliyetlerini eylemlere dönüştürene kadar ara kadroların faaliyetlerinin engellenememesidir. Neden – sonuç ilişkisinde yoğunlaşacağımız konu “neden” olmalıdır. Sonuçlar üzerinden nedenlere ulaştığımızda geçen süre zarfında terör örgütleri aldıkları dış destekler ile yeni stratejiler geliştirmektedir.

Devletimiz daha güçlü zırhlı araç ürettiğinde terör örgütleri daha güçlendirilmiş patlayıcı üretmekte, devletimiz saha da Jammer kullandığında terör örgütleri uzun mesafelere kablo kullanmak marifetiyle eylemleri gerçekleştirmektedirler. Bu konuya son bir örnek verecek olursak son yıllarda İha ve Siha’lar ile yapılan başarılı operasyonlara şuan örgüt sahada cevap verememekte olup muhtemel yeni stratejiler geliştirecektir. Burada devlet olarak yapmamız gereken ara kadroların bağlantılarını deşifre ederek strateji geliştirmesi konusuna müdahale etmektir.
Güney sınırımızdaki IŞİD hareketleri örgütün ara kadroları tarafından organize edilmekte, sınıra kurduğumuz yüzlerce km’den oluşan beton blok hattı kısa vadede IŞİD vb. terör örgütlerini sınır hattında yavaşlatmış olsa da ara kadrolar vasıtasıyla yeni stratejiler geliştiren örgütler organize bir şekilde devletimizin bu önlemini aşabilmektedir. Bu örnekte Yargı ve kolluk kuvveti marifetiyle sınır hattında alınan tedbirler ve operasyonlar sonucunda yine alt kadrolara büyük darbeler vurulabilmektedir. Burada devletimizin odaklanması gereken yine ara kadrolar olmalıdır ve ara kadrolar ile mücadele sınırın iki tarafında da bölge insanının desteği tam anlamıyla alınmadan sağlanamayacağı bir gerçektir.

Günümüz terörle mücadelesi odak noktası saha da başarılı operasyonların saha dışı etkenlerin ve lobi faaliyetlerinin aktif kullanımı ile başarıya ulaşacaktır. Terörle mücadelede her zaman akla ilk gelen yöntemler ile müdahale etmek ülkemizi maddi ve manevi anlamda yormaya devam edecektir, bakış açımızı değiştirmemiz gerektiği gerçeği göz ardı edilemez.
adalet.tv / özel haber