PKK'nın kanunlarımızda terör örgütü olarak tanımlanmasının yasal dayanağı

Terör örgütü PKK’nın Türk Ceza Kanunu çerçevesinde silahlı terör örgütü kapsamında değerlendirilip örgüt üyelerine ceza verilmesini sağlayan yasal dayanaklar özel haberimizde sizlerle olacak. Ayrıca bu bilgiler ışığında terör örgütü PKK’nın uluslararası arenada da terör örgütü olarak kabul görmesi sağlanmıştır.

PKK'nın kanunlarımızda terör örgütü olarak tanımlanmasının yasal dayanağı
Editör: adalet.tv
15 Nisan 2022 - 12:04 - Güncelleme: 15 Nisan 2022 - 12:37
Terör örgütünün tarihsel süreci ile birlikte ülkemiz topraklarında yapmış olduğu silahlı terör faaliyetleri sonucu yapılan bütün eylemlerin “terör faaliyeti” kapsamında değerlendirilmesini sağlayan analiz bilgiler: Bu güne kadar verilmiş olan birçok ilk derece mahkemesi kararları ile Yargıtay'ın yerleşik birçok içtihatçından da anlaşılacağı üzere; PKK/KCK terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin topraklarının bir kısmını bölerek bu topraklar üzerinde Marksist-Leninist ideoloji doğrultusunda bağımsız bir Kürdistan devleti kurmayı ve bunu da silahlı halk hareketi ile yapmayı planlayan, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş olan ve bu amaçlar doğrultusunda askeri ve/veya sivil hedeflere yönelik birçok silahlı eylem gerçekleştirmiş ve bu tür eylemleri gerçekleştirmeye de devam eden silahlı terör örgütüdür.
 
PKK/KCK silahlı terör örgütünün şehirlerdeki gençlik yapılanması ise YDG-H isimli silahlı terör örgütüdür.  Bölücü terör örgütü kurulduğu 1978 yılından bu yana aktif olarak eleman temini faaliyetleri yürütmüş, 1987 yılından itibaren bahse konu faaliyetlerini çeşitli isimler altında organize etmeye çalışmış ve gençlerin örgüte katılması amacıyla da Gençlik Yapılanmalarını oluşturmayı hedeflemiştir. Terör örgütü tarafından 1986 yılı Ekim ayında Lübnan/Beka Vadisinde gerçekleştirilen (sözde) 3. Kongrede ilk gençlik örgütlenmesinin oluşturulması kararı alınmış ve yaklaşık bir yıl sonra 1987 yılı Ekim ayında Kürdistan Devrimci Yurtsever Gençlik Birliği adlı oluşum gerçekleştirilmiştir.
 
YDG-H örgütlenmesi 2013 yılı Şubat ayında kuruluşunu ilan etmiş, kuruluşunda tüm gençlik yapılanmalarının çatı örgütlenmesi olduğunu vurgulamış ve bu süreçten itibaren şehirlerde ve metropollerde gerçekleştirilen eylemleri üstlenmeye başlamıştır. 2013 yılı başından itibaren YDG-H yapılanmasının faaliyetleri ele alındığında, bu yapılanmanın şehir merkezleri ve metropollerde kanunsuz gösteri ve şiddet eylemlerini gerçekleştirdiği, terör örgütünün müzahir kitle üzerindeki hâkimiyetini artırmaya yönelik eylem ve faaliyetleri sürdürdüğü, (sözde) ateşkes sürecinde kırsal alandaki eylemsizlikten oluşması muhtemel boşluğun bu yapılanma üzerinden doldurulmasının amaçlandığı, ayrıca kırsala eleman temini faaliyetlerinde de aktif rol aldığı görülmektedir.
Her devlet siyasal fonksiyonunun gereği olarak, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. Bu kapsamda 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçunun konusunu da, devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği oluşturmaktadır. Suçla korunan hukuki değer de, devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir.
 
Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde;
1-Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2-Devletin birliğini bozmak,
3-Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4-Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiştir.
Korunan değerlerin önemi ve yasa metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır.
 
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekir. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur. Ancak maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenmektedir.
 
Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme vb. fiilleri işlemlerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolunu açmak toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin, ülkesinde yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremediği, zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamı ve toplumda yaşanan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma amacına ulaşmaya çalışır.
 
Söz konusu düzenlemeye göre esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesi ile suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Yasa koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin (5237 sayılı TCK 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (5237 sayılı TCK 302/1) "fiil" unsurunu teşkil ettiği görülmektedir." (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90) Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir."
 
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu olabilir. Ancak suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin ülkesi, milleti ve egemenliği bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrı muayyen olmasının da bir önemi yoktur.
 
Her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Suçun herhangi bir kimse tarafından işlenmesi mümkündür. Maddede, “… yönelik bir fiil işleyen kimse...” denilerek herkesin bu suçu işleyebileceği ifade edilmiştir. Ayrıca, failin bir örgüt mensubu kişi olması da zorunlu değildir. Bu nedenle özgü suç vasfında düzenlenmemiştir. Buna karşın niteliği gereği bu suçun ancak bir silahlı örgütün faaliyeti kapsamında işlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay da suçun elverişli fiille işlendiğinin kabul edilebilmesi için, silahlı örgüt tarafından işlenmesi gerektiği görüşündedir.
Suç, Devlete ilişkin maddede belirtilen değerlere yönelik olarak işlendiğinden, failin bu değerlere yönelik kastla hareket etmesi gereklidir. Bu bakımdan özel kasıt aranmalıdır. Dolayısıyla doğrudan kastla işlenebilen bir suç olarak düzenlenmiştir.
 
Suç, maddede sayılan Devlete ait değerlere yönelik eylemlerin elverişli hareketle icrasına başlandığı anda tamamlanmaktadır. Bu bakımdan, suçun meydana gelebilmesi için, korunan değerlere ilişkin bir zararın doğması veya somut bir tehlikenin oluşması gerekli değildir. Dolayısıyla, amaca yönelik olarak işlenen diğer suç (örneğin kasten öldürme suçu) teşebbüs hâlinde kalsa dahi, 302. maddedeki suç tamamlanmış sayılır. Suç, maddede sayılan amaçlara (korunan değerlere) yönelik olarak elverişli hareketle icrasına başlanıldığında tamamlanmaktadır. 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinin tatbiki bakımından vahamet arzeden eylemin hazırlık hareketleri, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturmaz.

Devlete ilişkin korunan değerlere yönelik eylemler bu suç bakımından amaç suç niteliğindedir. Amaç suçu (5237 sayılı TCK 302) işlemek için gerçekleştirilen diğer suçların da ayrıca oluşacağına ilişkin 2. fıkradaki gerçek içtima vasfındaki düzenleme dolayısıyla fail her iki suçtan da yani hem araç suçlardan, hem de 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen amaç suçtan cezalandırılacaktır. Ancak amaç suçun işlenmesi doğrultusunda işlenen araç suçların kendi aralarında fikri içtima ve bileşik suça konu olmalarını engelleyen bir hükmün bulunmamaktadır.
adalet.tv / analiz

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum