Hakimlikten ihraç edilen Noter olabilir mi?

Hakimlikten ihraç edilen Noter olabilir mi? AYM'nin kararı haberimizde.

Gündem 5.05.2025 08:18:00 0
Hakimlikten ihraç edilen Noter olabilir mi?

 Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kararıyla OHAL döneminde meslekten ihraç edilen bir mahkeme hakimin noterlik başvurusu, Adalet Bakanlığı tarafından reddedilmişti. Yargılandığı mahkeme tarafından hakkında beraat kararı verilen ve daha sonra görevine iade edilen başvurucu, noterlik hakkının engellenmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel olarak başvurdu.



AYM, idarenin noterliğe almama kararının somut gerekçeler içermediğine hükmederek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi. İlgili karar metni:



I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hâkimlik mesleğinden çıkarılan kişinin noterliğe atamasının yapılmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 15/1/2019 ve 14/3/2019 tarihlerinde yapılmıştır.

3. 2019/9133 numaralı başvuru dosyasının konu ve kişi yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2019/2675 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2019/2675 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

4. Komisyon başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) şartlarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgilere Şükran Dağ Cabir ([1. B.], B. No: 2019/19839, 15/3/2023, §§ 5-7) kararında yer verilmiştir.

8. Başvurucu, hâkim olarak görev yapmakta iken 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 24/8/2016 tarihli ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkarılmıştır.

9. Bakanlık Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü (Genel Müdürlük) 22/4/2017 tarihli ve 30046 sayılı Resmî Gazete'de üçüncü sınıf münhal noterliklere ilişkin ilan yayımlamıştır. Başvurucu 6049 sayılı noterlik belgesi ile anılan ilan uyarınca noterlik başvurusu yapmıştır. Başvurucunun da talep ettiği Çobanlar Noterliğine 6168 sayılı belge sahibi atanmıştır. Bunun üzerine başvurucu; noterlik belgesinin 6049 sayılı olduğunu, önceki sayılı belge uyarınca asıl hak sahibi kendisi olmasına karşın alt sıradaki belge sahibinin noterliğe atanmasının hatalı olduğunu belirterek yanlışlığın düzeltilmesi ve Çobanlar Noterliğine atamasının yapılması için Genel Müdürlükten talepte bulunmuştur. Başvurucunun talebine cevap verilmemiştir.

10. Genel Müdürlük 10/6/2017 tarihli ve 30092 sayılı Resmî Gazete'de üçüncü sınıf münhal noterliklere ilişkin yeni bir ilan yayımlamıştır. Anılan ilan uyarınca başvurucunun da talep ettiği Kıbrısçık Noterliğine alt sıradaki 6782 sayılı belge sahibi atanmış ve başvurucunun ataması yapılmamıştır.

11. Başvurucu; her iki Noterliğe yapılan atamaların iptali, maddi ve manevi tazminat talebi ile 2/10/2017 tarihinde idari yargıda dava açmıştır. Ankara 11. İdare Mahkemesi (Mahkeme) iki atama işleminin farklı hukuki irdelemelere tabi olduğunu ve aralarında hukuki veya maddi yönden irtibat bulunmadığını belirterek iki işlemin birlikte dava konusu edilemeyeceği gerekçesiyle20/10/2017 tarihinde dilekçe ret kararı vermiştir.

12. Başvurucu, bunun üzerine her iki işlemin iptali ile maddi ve manevi kayıplarının tazmini için ayrı ayrı dava açmış ve iki davada da yürütmenin durdurulması talebinde bulunmuştur. Mahkeme, mevzuatta belirlenen şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle iki davada da yürütmenin durdurulması taleplerini reddetmiştir. Başvurucunun bu kararlara karşı itirazları da reddedilmiştir.

13. Mahkeme 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun noterlik stajına kabul şartlarının düzenlendiği 7. maddesine dayanarak davaları 24/5/2018 ve 10/10/2018 tarihlerinde esastan reddetmiştir. Kararlarda; anılan maddenin birinci fıkrasının 6. bendinde kesinleşmiş bir ceza veya disiplin kararı sonucunda hâkim olma niteliğini kaybetmiş bulunmamak şartına ikinci fıkrasında ise terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olanların noterliğe kabul edilmeyeceğine ilişkin hükme yer verildiğini belirtmiştir. Mahkeme; gerekçesinde, anılan mevzuata atıfla başvurucunun hâkim olarak görev yapmakta iken Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) örgütü ile irtibat ve iltisakı olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarıldığı, hâkimlik vasfını kaybeden ve terör örgütü ile iltisaklı olduğu değerlendirilen başvurucunun noterlik mesleğine kabul şartlarını taşımadığını ifade etmiştir. Mahkeme bu gerekçeyle başvurucunun noterliğe atamasının yapılmayarak alt sıradaki belge sahiplerinin atamasının yapılmasına ilişkin işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

14. Başvurucu, ret kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu; istinaf dilekçesinde, kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyeti veya disiplin kararı bulunmaksızın meslekten çıkarıldığından 1512 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin uygulanma olanağı bulunmadığını ifade etmiştir. Ayrıca meslekten çıkarma kararında somut bir delil ya da olguya dayanılmadığını, idarenin davaya cevap dilekçesinde terör örgütüyle irtibat veya iltisaklı olduğuna dair hiçbir somut delil gösterilemediğini, hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturmada da somut bir delil ortaya konulamadığını vurgulamıştır. Sırf meslekten çıkarılmış olmasının terör örgütüyle irtibat veya iltisaklı olduğu sonucunu doğurmayacağını ileri süren başvurucu, mahkeme kararlarının kaldırılmasını ve davaların kabulünü talep etmiştir.

15. Başvurucunun istinaf talepleri Ankara Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesince (Daire) 29/11/2018 ve 24/1/2019 tarihlerinde kesin olarak reddedilmiştir. Daire, kararlarında Mahkemenin dayandığı gerekçelerin ve nedenlerin uygun görüldüğünü, istinaf dilekçesinde ileri sürülen iddiaların kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte olmadığını belirtmiştir.

16. Başvurucu 15/1/2019 ve 14/3/2019 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen kovuşturmada her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığı ve başvurucunun anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle 22/3/2019 tarihinde beraat kararı verildiği tespit edilmiştir. Karar, istinaf edilmeyerek 10/4/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

18. Başvurucu, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 15/11/2022 tarihli ve 2022/2654 sayılı kararıyla hakkındaki meslekten çıkarma kararı kaldırılarak göreve iade edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 22/6/2017 tarihli ve 30104 ikinci mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 691 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (691 sayılı KHK) 6. maddesi şöyledir:

 “18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasına 'olanlar' ibaresinden sonra gelmek üzere 'ile terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı bulunanlar' ibaresi eklenmiştir.”

20. 691 sayılı KHK'nın 6. maddesi 31/1/2018 tarihli ve 7069 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 6. maddesi ile aynen kabul edilmiştir. Değişiklik sonrası 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Madde 7 – Noterlik stajına kabul edilebilmek için:

...

6. Kesinleşmiş bir ceza veya disiplin kararı sonucunda hakim, savcı, memur yahut avukat olmak niteliğini kaybetmiş bulunmamak,

...

Noterlik stajına engel mahkûmiyeti olanlar ile terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı bulunanlar, noterliğe kabul edilemezler...”

21. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"32. Olağan dönemde anılan bağın varlığına yönelik olarak yapılacak değerlendirmenin somut olgulara dayalı bir temele sahip bulunması esasının benimsenmesi, kanunların Anayasa’ya uygun olarak yorumlanması gereğinin doğal bir sonucudur. Buna göre kural uyarınca ancak noterlik mesleğine alınmamasını haklı kılacak nitelikte olgusal temele sahip olan bağlantıların iltisak ve irtibat olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Kuşkusuz bu değerlendirme, her hâlükârda cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kişinin noterlik görevine alınmasının uygun olup olmadığı yönünde yapılacak bir incelemeden ibaret olacaktır. Bu kapsamdaki değerlendirme ise noterliğe atama konusunda yetkili olan Bakanlık tarafından yapılacak olup söz konusu değerlendirme sırasında Bakanlık, kendisine yapılan bildirimlerle bağlı olmaksızın her türlü olay, olgu, bilgi ve bulguyu serbestçe gözetecektir.

...

37. Ayrıca kuralın uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların yargıya taşınabilmesi mümkündür. Bu kapsamda kural yargı yoluna başvurma güvencesi bakımından herhangi bir sınırlama getirmediğinden noterliğe kabul edilmeyen bireylerin kuralın öngördüğü koşulun gerçekleşmediği, bir başka deyişle herhangi bir terör örgütüyle iltisaklı veya irtibatlı bulunmadıkları iddiasıyla yargı yoluna başvurmalarında ve yargı yerlerince haklı bulunmaları hâlinde noterliğe girmelerinde bir engel bulunmamaktadır. Buna göre Kanun’da kuralın amacı dışında keyfi olarak kullanılmasını önleyecek yasal güvenceye yer verildiğinden kuralla ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile bireyin kamu hizmetine girme hakkı arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır..."

22. Danıştay Beşinci Dairesinin 10/2/2022 tarihli ve E.2017/3615, K.2022/397 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 'Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi' kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.

Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, 'meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına' ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan 'olağanüstü tedbir' niteliğindedir."

B. Uluslararası Hukuk

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında özel hayatın eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olduğunu belirtmektedir. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı AİHM tarafından oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin olarak tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır. Bununla birlikte Sözleşme'nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini serbestçe geliştirmesi ve gerçekleştirmesi ile kişisel bağımsızlık kavramlarının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır.

25. AİHM, sonuca dayalı yaklaşımı uyguladığı başvurularda iddia edilen ihlallerin ağırlık ve ciddiyet derecesini değerlendirmeye yönelik kıstaslar oluşturmuştur. Bu kapsamda başvurucunun söz konusu tedbir öncesi ve sonrasındaki yaşamı kıyaslanarak maruz kaldığı olumsuz etki değerlendirilmektedir. Ayrıca sonuçların ciddiyetinin belirlenmesinde başvurucunun iddia ettiği öznel algıların somut başvuruda mevcut nesnel koşullarla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılacak incelemenin iddia edilen tedbirin hem maddi hem de manevi etkilerini kapsaması gerekmektedir. AİHM, başvurucuların şikâyet edilen tasarrufun özel hayatları üzerindeki olumsuz sonuçlarını somut verilere dayalı olarak uygun şekilde ispatlamakla yükümlü olduklarını ifade etmektedir. Ayrıca başvurucular söz konusu şikâyetlerini ulusal merciler önünde de uygun şekilde dile getirmiş olmalıdır.

26. AİHM Lekavičienė/Litvanya davasında avukatlık mesleğinin onur ve ilkelerine aykırı davranışlarda bulunduğu ve yüksek ahlaki karaktere sahip olmadığı gerekçesiyle baro levhasına yazılma talebi reddedilen başvurucunun şikâyetlerini ele almış ve avukatlık mesleğine ilişkin olarak çeşitli tespitlerde bulunmuştur (Lekavičienė/Litvanya, B. No: 48427/09, 27/6/2017). AİHM, hukuk fakültesi mezunu olan başvurucunun baro levhasına yazılma talebinin reddedilmesinin onun itibarını ve mesleki ilişkilerini etkilediğini belirtmiş ve verilen kararla Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen temel haklara müdahale edildiğini kabul etmiştir.

27. AİHM, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin R(2000)21 sayılı Tavsiye Kararı’na değinmiş ve adaletin tesis edilmesinde önemli ve özel rolleri bulunan avukatların bağımsız şekilde görev yapan profesyoneller olduklarını, birçok konuda sorumluluklarının bulunduğunu, avukatların meslek hayatlarında dürüst ve onurlu davranmaları gerektiğini, sır saklamakla yükümlü olduklarını ifade etmiştir. AİHM evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık yapan, bu nedenle hakkında ceza soruşturmaları başladıktan sonra ismini baro levhasından sildiren başvurucunun baro levhasına yeniden yazılma talebinin reddedilmesinde keyfî bir durumun bulunmadığı, diğer bireylerin haklarını korumak ve yargı sistemini doğru şekilde işletmek amacıyla başvurucuya yönelen müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca AİHM, hâkim ve savcılara çok daha sıkı koşulların uygulandığını belirtmiş, neticede özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.

28. AİHM, (Mataescu/Romanya B. No: 1944/10, 14/1/2014) davasında özel hayata yönelik müdahalelerin kanunla öngörülmüş olma, meşru amaç taşıma ve demokratik toplumda gerekli olma koşullarını taşımadığı sürece Sözleşme'nin özel hayata ilişkin 8. maddesini ihlal edeceğini hatırlatmıştır. AİHM kanunla öngörülmüş olma şartının kanunun kalitesi, anlaşılabilirliği, erişilebilirliği, öngörülebilirliği gibi birtakım hususları ihtiva ettiğini belirtmiştir. AİHM somut olayda; avukatlık mesleğinin yapılmasını düzenleyen kuralların başvurucu açısından başka bir mesleğin yapılmasının avukatlık mesleğinin icrasına engel olduğunun anlaşılmasını sağlayacak ölçüde öngörülebilir olmadığını tespit etmiş, müdahalenin öngörülebilir olmadığı gerekçesiyle kanunla öngörülmüş olma şartının gerçekleşmediği sonucuna varmış ve 8. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 12/12/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; hakkında hiçbir somut delil bulunmadığı hâlde terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle noterlik atamasının yapılmadığını, hâkimlik mesleğinden çıkarılmasının noterliğe atanmasına engel olmadığını, idari yargıda açtığı yürütmenin durdurulması talepli davaların reddedilmesinin mevzuata ve hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu bunun yanında, noterlik başvurularından sonra OHAL KHK'sı ile 1512 sayılı Kanun'a ekleme yapıldığını, söz konusu eklemenin önceki tarihli noterlik ilanları yönünden uygulanma olanağı bulunmadığını, ayrıca OHAL'in gerektirmediği konularda KHK çıkarılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtmiştir. Noterliğe atanmaması nedeniyle maddi ve manevi kayıplar yaşadığını ifade eden başvurucu suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetlerinin temelde idari yargı mercilerinin kararlarının haksız olduğuna yönelik kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve bu hususun kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Esasa ilişkin olarak ise ilgili mevzuat hükümlerine ve Anayasa Mahkemesi içtihadına yer verilerek ihlal iddialarının incelenmesinde anılan hükümler ve içtihat ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

32. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 15/11/2022 tarihli kararı ile göreve iade edildiğini ve 21/11/2022 tarihinde fiilen hâkimlik mesleğine başladığını belirtmiştir. Ayrıca 17/6/2016 tarihinde emeklilik süresini tamamladığını ve hâkimlik mesleğinden çıkarılmadan önce de noterlik başvuruları yaptığını ancak geliri düşük yerleri yazmadığı için atanamadığını, meslekten çıkarıldıktan sonraki başvurularının hukuka aykırı olarak reddedilmesi nedeniyle ise gelir kaybı yaşadığını, maddi ve manevi olarak zarar gördüğünü ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Başvuruyu İnceleme Usulü

33. Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin olarak olağan ve olağanüstü dönemler için iki ayrı hukuki rejim öngörmektedir. Olağan dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimi Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmişken olağanüstü dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ya da kullanılmasının durdurulması rejimi Anayasa’nın 15. maddesinde yer almaktadır.

34. Bu durumla birlikte bir tedbirin OHAL tedbiri olarak nitelendirilebilmesi ve incelemenin Anayasa’nın OHAL dönemi için öngördüğü denetim rejimi kapsamında yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında açıkladığı koşulların da bulunması gerekir. Bu bağlamda tedbirin OHAL tedbiri olarak kabul edilmesi için olağanüstü durumun var olması ve ilan edilmesi, tedbirin olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olması ve OHAL süresiyle sınırlı uygulanması şeklindeki koşullar da bulunmalıdır.

35. Somut olayda terör örgütleriyle irtibat ve iltisak içinde olanların noterliğe atanmaması ile ilgili tedbirin uygulandığı dönemde OHAL ilan edildiği, anılan tedbirin OHAL ilanına neden olan tehditlerin veya tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olduğu açıktır. Ayrıca tedbirin OHAL döneminde uygulandığı, hüküm ve sonuçlarını bu dönemde doğurduğu gözetildiğinde başvurunun Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

b. Uygulanabilirlik Yönünden

36. Anayasa’nın "Özel hayatın gizliliği" başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz."

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.

38. Başvurucunun iddialarının noterlik atamasının yapılmayarak kendisinden alt sıradaki belge sahiplerinin atanmasına, dolayısıyla noterlik yapmasının engellenmesine ilişkin olduğu görülmüştür. Kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir ilişkisi olduğu ve meslek hayatına yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin söz konusu olduğu dava süreçlerinde özel hayata saygı hakkının gündeme geldiği yadsınamaz. Bununla birlikte öncelikle bu tür işlemlerin mesleki hayata yönelik tedbirlerin ya da müdahalelerin hangi durumlarda özel hayat kapsamında görülmeye uygun olduğu veya başvuru konusu edilen uyuşmazlıkların hangilerinin bu bağlamda uygulanabilir kabul edileceği hususlarında ölçütler belirlenmesi ve bu ölçütler dikkate alınarak değerlendirmeler yapılması gerekmektedir.

39. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun meslek hayatına yönelik olarak alınan tedbirin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmadığı görülmektedir. Bununla birlikte başvurucunun mesleki hayatına yönelik müdahalenin onun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı anlaşılmıştır. Zira alınan tedbirin başvurucunun başkaları ile ilişki kurabilme ve geliştirebilme imkânının önemli ölçüde zayıflamasına, sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi açısından ciddi sonuçlar doğurmasına yol açacağı değerlendirilmiştir. Bu durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.

c. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

41. Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme; müdahalenin Anayasa'daki çekirdek haklarla ilgili olup olmadığı, anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunup dokunmadığının, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırılık teşkil edip etmediğinin ve durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespitiyle sınırlı olacaktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 146).

42. Savaş, seferberlik veya OHAL gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında özel hayata saygı hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hak yönünden OHAL döneminde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Ayrıca anılan hak, milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi'nin 4. maddesinin (2) numaralı ve Sözleşme'nin 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve Sözleşme'ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında da sayılmamıştır. Öte yandan somut olaydaki özel hayata ilişkin tedbirin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye) aykırı olduğu da saptanmamıştır.

43. Bununla birlikte özel hayata saygı hakkı, üçüncü kişiler tarafından da olsa hakkın öngördüğü güvencelere keyfî şekilde müdahale edilmesini yasaklar. Kişilerin keyfî şekilde mesleki hayatlarına, dolayısıyla özel hayatlarına müdahale edilmemesi, aksi yöndeki durumda meydana gelmesi muhtemel olan etkiler ve sonuçlar düşünüldüğünde en önemli güvenceler arasındadır. Öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kişilerin ve ailelerinin geleceğini ve itibarını etkileyen mesleki hayata yönelik tedbirlerin keyfî olmaması, bu kapsamda doğan uyuşmazlıkların özel hayata saygı hakkının gereklilikleri bağlamında çözümlenmesi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de geçerli olan temel güvencelerdir.

44. Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca, olağanüstü yönetim rejimlerinin uygulandığı dönemde temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan tedbirin meşru olup olmadığı hususunda yapılacak son inceleme bunun durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının belirlenmesidir.

45. Uygulanan tedbirin ve bu kapsamda yargı mercilerince sonuca bağlanan uyuşmazlığın Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle keyfî olmaması gerekir. Diğer taraftan söz konusu tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken elbette Türkiye'de OHAL ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ve OHAL ilanı sonrasında ortaya çıkan koşullar dikkate alınmalıdır.

46. Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçülülük, olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasına neden olan durum karşısındaki ölçülülüğü ifade etmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için başvurulan aracın amacı gerçekleştirmeye elverişli ve bunun için gerekli olması, ayrıca araçla amacın ölçülü bir oran içinde bulunması gerekir. Tedbir, olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması amacına ulaşma bakımından elverişli ve bu amacın gerçekleşmesi için gerekli olmalı; ayrıca ulaşılmak istenen amaç doğrultusunda ortaya çıkan kamu yararı ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandıran tedbirin birey üzerindeki olumsuz etkisi arasında orantısızlık bulunmamalıdır.

47. Ölçülülüğün unsurlarının tespitinde tedbirin alındığı dönemin tüm şartları birlikte değerlendirilmelidir. Ayrıca müdahale edilen hak ve özgürlüğün niteliği de önemlidir. Yine tedbirin alındığı zamanın da ölçülülüğün belirlenmesinde gözönüne alınması gerekir. Bu bakımdan olağanüstü durumu oluşturan olayların yaşandığı ve somut tehlikenin tüm gerçekliğiyle birlikte ortada olduğu dönemde alınan bir tedbir ile tehlikenin veya bunu doğuran tehdidin büyük ölçüde bertaraf edildiği bir zamanda alınan tedbir farklı şekilde değerlendirilmelidir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin süresi, kapsamı ve ağırlığı, ölçülülüğün belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Nitekim müdahalenin süresi arttıkça bireyin üzerindeki külfet de ağırlaşmaktadır. Bunun yanında bir tedbir kısa süreli olmakla birlikte kapsamı veya ağırlığı itibarıyla temel hak ve özgürlükleri çok ciddi ölçüde etkileyebilir. Böylece tedbirin ağırlığı, süresinden bağımsız olarak bireyin aşırı bir külfet altına girmesine neden olabilir.

48. Diğer taraftan temel hak ve özgürlüklere yönelik ölçüsüz veya keyfî müdahaleler karşısında bireylere, bunlara karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir. Bu bağlamda idari makamlar ve mahkemeler, tedbirin keyfî olmadığını ortaya koyan ilgili ve yeterli gerekçeler oluşturmalıdır. Dolayısıyla bireylerin bu güvencelerden önemli ölçüde yoksun bırakılmaları ölçülülük ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Ayrıca bir tedbirin olağanüstü durumu oluşturan tehdit veya tehlikeyi bertaraf etmeye elverişli, bunun için gerekli ve ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olup olmadığı hususlarında söz konusu tehdit veya tehlike ile karşı karşıya kalan ve onunla mücadele etme bakımından öncelikli sorumluluğu bulunan kamu makamlarının geniş bir takdir alanı bulunmaktadır. Bununla birlikte bireysel başvuruya konu edildiğinde alınan tedbirin bu takdir alanını aşıp aşmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir.

49. 667 sayılı KHK’nın 3. ve 4. maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarma, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir niteliğindedir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirme adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp buna ilişkin ulaşılacak kanaat de cezai sorumluluğun tespitinden bağımsız olacaktır

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Somut olayda hâkimlik mesleğinden çıkarılan başvurucu, noterlik belgesine dayanarak münhal noterlik ilanları uyarınca iki kez noterlik başvurusu yapmış ancak başvurucunun ataması yapılmamıştır. İlgili noterliğe alt sıradaki belge sahibinin atanması üzerine başvurucunun önceki sayılı belge sahibi olarak kendisinin atanması gerektiği yönündeki dilekçeye idarece cevap verilmemiştir. Mahkeme, başvurucunun iptal taleplerini hâkimlik mesleğinden çıkarılmış olması nedeniyle terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olmama koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

51. Başvurucunun iddiasının özü, hâkimlik mesleğinden çıkarılmasının terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilmesi bakımından yeterli kabul edilemeyeceğine ve örgütle ne şekilde irtibatlı ya da iltisaklı olduğuna dair gerekçelerin ortaya konulamadığına ilişkindir. Bu iddiasına ek olarak başvurucu22/6/2017 tarihli ve 30104 ikinci mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 691 sayılı KHK'nın Bakanlığın noterlik hakkındaki ilan tarihlerinden (bkz. §§ 9, 10) sonra yürürlüğe girdiğini, sonradan yürürlüğe giren KHK hükümlerinin kendisine uygulanmasının mümkün olmadığını hem yargı mercileri hem de Anayasa Mahkemesi önünde dile getirmiştir. Başvuruya konu süreç kesinleştikten sonra neticelenen ceza davasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraat kararı verilmiş ve meslekten çıkarma kararı kaldırılarak başvurucu, göreve iade edilmiştir.

52. Bununla birlikte 1512 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendine göre -somut olay bağlamında- kesinleşmiş bir ceza veya disiplin kararı sonucunda hâkim olmak niteliğini kaybetmiş olanların noterliğe kabul edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Başvurucu hakkında kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyeti veya disiplin kararı bulunmaksızın anılan OHAL KHK hükümleri uyarınca olağanüstü tedbir kapsamında hâkimlik mesleğinden çıkarıldığı gözetildiğinde somut olayda bu şartın uygulanamayacağı açıktır. Öte yandan anılan Kanun'da noterliğe kabul şartı olarak terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı bulunmamak da düzenlenmiştir. Yargı mercilerince başvurucunun meslekten çıkarıldığı gözetilerek bu şartı taşımadığı kabul edilmiştir. Dolayısıyla somut olayın mahkemenin anılan gerekçesi kapsamında incelenmesi gerekir.

53. Anayasa Mahkemesi kişinin terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu gerekçesiyle noterliğe kabul edilmemesinin olgusal temele sahip olması gerektiğini, ilgili Kanun hükmü (bkz. § 20) nedeniyle tesis edilen işlemlerin keyfî uygulamalara karşı yargısal denetime tabi olduğunu belirtmiştir. Anayasa'nın 13. maddesi yönünden yapılan bu değerlendirmeler Anayasa'nın 15. maddesi yönünden de geçerlidir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesi anlamında ölçülülük incelemesi yapılan birçok başvuruda, eğer kişilerin eylemleri ile uygulanan tedbir arasındaki bağlantı somut olgulara dayalı olarak kurulamamışsa ihlal sonucuna ulaşılmıştır.

54. Anayasa Mahkemesinin norm denetimine ilişkin kararında belirtildiği üzere Bakanlık, kişinin noterlik mesleğine alınmamasını haklı kılacak nitelikte olgusal temeli olan bağlantıların iltisak ve irtibat olarak değerlendirilmesinde cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kişinin noterlik görevine alınmasının uygun olup olmadığı yönünde kendisine yapılan bildirimlerle bağlı olmaksızın her türlü olay, olgu, bilgi ve bulguyu serbestçe gözetebilecektir (bkz. § 21). Bu çerçevede OHAL şartları dikkate aldığında terör örgütleriyle irtibat veya iltisakının bulunduğu hususunda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin olması durumunda ilgili kişilerin öngörülen meşru amaçlar doğrultusunda ilave tedbirlere maruz bırakılması makul kabul edilebilir. Bu noktada önemli olan husus, anılan amaç doğrultusunda tesis edilen işlemlerin ilgili mevzuat kapsamında olduğunun ve örgütle iltisaklı ya da irtibatlı olma durumunun somut olgulara dayandığının idari ve yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması ve alınan tedbirin keyfî olmadığının söylenebilmesi için bu yükümlülüğün OHAL şartlarında da olsa yerine getirilmesi gerekir.

55. Başvurucunun olağanüstü tedbir kapsamında hâkimlik mesleğinden çıkarılması örgütle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilebilmesi açısından bir şüpheye neden olsa da başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda bu türden bir şüpheye dayanılarak mevcut olaydaki gibi ağır sonuçları olan işlemler tesis edilmesi kamusal makamlardan beklenen ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturacaktır. Yine örgütle irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için salt meslekten çıkarılmış olmanın yeterli kabul edilmesi, söz konusu kavramların kapsam ve sınırlarının yargı kararlarıyla genişletilmesi anlamına gelecektir.

56. Yine terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olunduğunun kabulü açısından salt meslekten çıkarma kararının tek başına yeterli görüldüğü ve söz konusu işlem ya da kararın gerekçesinin bu tespit üzerinden oluşturulduğu durumda -somut olayda başvurucunun hakkındaki meslekten çıkarma kararı kaldırılarak göreve iade edildiği de dikkate alındığında- göreve iade kararı verilmesinin söz konusu gerekçeyi tamamen dayanaksız hâle getireceği aşikârdır.

57. Bu çerçevede başvurucunun meslekten çıkarma kararında herhangi bir somut gerekçeye dayanılmadığını, davalı idarece terörle irtibatlı veya iltisaklı olduğuna ilişkin olarak herhangi bir delil gösterilemediğini yargı mercileri önünde dile getirdiği görülmüştür. Buna karşılık yargı mercileri, başvurucunun salt hâkimlik mesleğinden çıkarılmasını terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olmanın gerekçesi olarak yeterli kabul etmiştir. Kararların gerekçelerinde ise başvurucu hakkında var olan herhangi bir bilgiye, başvurucunun bir eylemine veya iltisaklı ya da irtibatlı olunduğunu gösteren herhangi bir vakıaya yahut olguya yer vermemiştir.

58. Bu durumun hem kişi hakkında terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olmaya ilişkin somut olgulara dayanılması hem de bu işlemlere karşı yargı yoluna gidilebilmesi güvencesini bertaraf ettiği görülmektedir. Şu hâlde somut olayda, noterliğe kabul etmeme işlemine karşı açılan davada Anayasa Mahkemesinin norm denetimi kararında usule ilişkin güvence olarak belirtilen yargı yolu güvencesinin uygulamada etkili bir şekilde işlediği söylenemez (bkz. § 21).

59. Dolayısıyla somut olayda anılan hükmün (bkz. §20) başvurucu hakkında uygulama olanağının bulunmadığı anlaşılmıştır. Mevcut başvuruya özgü şartlarda başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin ortaya konulamadığı ve başvurucunun ilave tedbirlere maruz bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanamadığı değerlendirilmiştir. Uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL şartlarında da yerine getirilmesi gerektiği açık olmasına rağmen mevcut başvurunun şartlarında anılan yükümlülüğe uygun şekilde hareket edilmediği kanaatine varılmıştır.

60. Başvurucunun yargı mercileri ve Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürdüğü noterlik ilan tarihlerinde terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı bulunanların noterliğe kabul edilemeyeceğine ilişkin hükmün yürürlükte olmadığını, dolayısıyla 691sayılı KHK ile getirilen hükmün kendisine uygulanmayacağı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 15. maddesinde ifade edilen "durumun gerektirdiği ölçüde" kriteri yönünden yapılan incelemede Anayasa Mahkemesi, idari işlemin tesis edildiği tarihteki hukuki duruma göre yargısal denetim yapılmamasını, özel hayata saygı hakkı kapsamında kanunilik ilkesi yönünden ihlal olarak görmüştür (B.A.Y. [GK], B. No: 2019/19788, 5/7/2022, §§ 40-71). Anayasa Mahkemesi anılan kararda bu durumu Danıştay kararlarına atıfla "...ilgili yargı kararlarında belirtildiği üzere (bkz. §§ 37,38) iptal davalarında idari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin söz konusu işlemlerin tesis edildiği tarihteki duruma göre yapılması kuraldır. (...)" şeklinde ortaya koymuştur.

61. Bir tedbirin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle keyfî olmaması (Ayla Demir İşat [GK], § 152), bunun için ise belli bir hukuki dayanağının olması gerekmektedir. Somut olaya bakıldığında Bakanlığın hem Çobanlar Noterliğine hem de Kıbrısçık Noterliğine ilişkin ilanlarının sırasıyla 22/4/2017 ile 10/6/2017 tarihlerinde ve 691 sayılı KHK'nın 22/6/2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmasından önce yapıldığı görülmüştür.

62. 1512 sayılı Kanun'un 24. maddesinin ikinci fıkrasında Bakanlığın Resmî Gazete’de ilan tarihinden itibaren bir ay tamamlandıktan ve her hâlde anılan Kanun'un 23. maddesinin ikinci fıkrasına göre verilen sürenin bitiminden sonra isteklilerden 18. maddede gösterilen defterdeki sırada en önde bulunanı, engel bir hâli olmamak şartıyla noterliğe atayacağı düzenlenmiştir. Buna göre noterliğe atanma sürecinin genel olarak Bakanlığın ilana çıkması, ilan tarihinden itibaren bir ay içinde taleplerin alınması, sonrasında atama işleminin yapılması şeklinde işlediği anlaşılmıştır.

63. Somut olayda, başvurucunun ilan tarihlerini esas alarak anılan KHK'nın kendisine uygulanmayacağını yargı mercileri önünde ileri sürmesine rağmen yargı mercilerince bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Bakanlık tarafından noterlik ilanları anılan KHK'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmıştır. İlan tarihinden sonra bir aylık müracaat süresinin bulunduğu dikkate alındığında, Çobanlar Noterliği için son müracaat tarihi 22/5/2017 olup bu tarih de anılan KHK'nın yürürlüğe girdiği tarihten öncedir. Kıbrısçık Noterliği için son müracaat tarihi ise 13/7/2017 olup anılan KHK'nın yürürlüğe girdiği tarihten sonradır.

64. Bu çerçevede, hukukilik denetiminin hangi tarih esas alınarak yapılacağının tespiti öncelikle yargı mercilerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin, somut olayda yargı mercilerinin bir değerlendirmesi olmaması karşısında, bu konuda bir tespitte bulunması makul olmayacaktır. Bu sebeple yargı mercilerince bu konuda değerlendirme yapılmaması ve bu suretle başvurucunun esaslı olan bir iddiasının kararlarda karşılanmaması da uygulanan tedbirin durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığı bakımından önemlidir.

65. Bu itibarla yukarıda açıklanan sebeplerle öngörülen güvencelere uygun şekilde gerçekleştirilmeyen tedbirin durumun gerektirdiği ölçüde olduğu söylenemeyeceğinden OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

67. Başvurucu; iki noterlik başvurusu sonrasında atamasının yapılmaması üzerine 2/10/2017 tarihinde dava açtığını, davanın usulden reddedilmesi üzerine iki işlem için ayrı ayrı dava açtığını, bu davalarda nihai kararların 29/11/2018 ve 24/1/2019 tarihlerinde verildiğini beyan etmiştir. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

68. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

69. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

70. Başvurucu, ihlalin tespiti ile değişen miktarlarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

71. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir 

72. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için ihlalin tespitinin ve yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 729,20 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Yorumlar

YouTube’da Ücretsiz Abone ve İzlenme Artırmanın Etkili Yolları ve Tüm Detaylar

TikTok’ta Ücretsiz Takipçi, Beğeni ve İzlenme Artırmanın Yöntemleri

Instagram’da Ücretsiz Takipçi, Beğeni ve İzlenme Artırmanın Yolları

Instagram'da Ücretsiz İzlenme Sayısı Nasıl Artırılır? 2025 İçin Güncel Stratejiler ve Taktikler

YouTube’da Ücretsiz Abone Sayısı Artırmanın Etkili Yolları – 2025 İçin Güncel Stratejiler

YouTube İzlenmelerini Artırmanın Yolları: 2025 İçin Güncel, Etik ve Ücretsiz Stratejiler

TikTok’ta Ücretsiz İzlenme Sayısı Nasıl Artırılır? 2025 Yılı İçin Etkili ve Organik Stratejiler

TikTok’ta Ücretsiz Takipçi ve Beğeni Artırmanın Etkili Yolları – 2025’te Organik Büyümenin Şifreleri

Instagram’da Ücretsiz Takipçi ve Beğeni Artırmanın Yolları

Instagram’da Ücretsiz Takipçi ve Beğeni Artırma Yöntemleri: 2025’in En Etkili Organik Stratejileri

100 Avukat istifası dilekçesini imzaladı

Belarus Adalet Sistemi: Otoriter Yapının Gölgesinde İşleyen Bir Hukuk Mekanizması

Fas Adalet Sistemi: Gelenek ile Modern Hukukun Kesişim Noktasında Bir Reform Yolculuğu

Cezayir Adalet Sistemi: Çok Katmanlı Yapı, Reform Arayışları ve Gelecek Vizyonu

Malezya Adalet Sistemi: Çok Katmanlı Yapı, Reform Arayışları ve Gelecek Vizyonu

Romanya Adalet Sistemi: Reformlar, Sorunlar ve Geleceğe Dair Umutlar

Fransa'da cezaevi personeline yönelik düzenlenen 65 saldırının ardından operasyonlar başladı

İtalya Adalet Sistemi: Reform Gölgesinde Dengeler Arayışı

Hindistan Adalet Sistemi: Nüfusun Gölgesinde Ezilen Hukuk Arayışı

Kanada Adalet Sistemi: Hukukun Üstünlüğünün Kuzeydeki Temsilcisi

Adalet Bakanlığı Görevde Yükselme Sınavına Nasıl Hazırlanmak Gerekiyor?

CTE ile Üniversite arasında protokol

Türkiye Adalet Akademisinde yeni dönem!

Sosyal medya paylaşımı ile verilen disiplin cezasına AYM'den karar

Deprem nedeniyle Tekirdağ ve Kocaeli'de okullar tatil edildi

DS Hizmetleri 20. Yıl Bölge Toplantılarının İkincisi İzmir’de Başladı

GYS Sınavına Çalışırken Nelere Dikkat Edilmeli?

İstanbul'da eğitim hakkı engellenen hükümlünün yaşadığı sorunlar

Ders Çalışma Metotları: Verimli ve Etkili Çalışma Yöntemleri

2025 Öğretmen Alım İlanları: Türkiye'deki Fırsatlar ve Başvuru Süreçleri

Nihat Zeybekçi: 'Faizler yüksekken iş insanı yatırım yapmaz'

Memurların enflasyon farkı yüzde kaç oldu?

Yıpranma payından hangi memur kaç gün faydalanıyor?

Araç muayenesi her yıl yapılabilir

Kademeli Emeklilik Nedir, Kimler Faydalanır ve Şartları Nelerdir?

Adalet Sen: Promosyonda Popülizme Değil Gerçekliğe Dayanıyoruz

Adliyelerde icra dosya sayısında rekor artış

Adaletle İstihdama Köprü: Antalya’da Anlamlı İş Birliği

Maaş promosyonlarında yeni rekor: 138 Bin TL

Uygun Kredi Nasıl Bulunur? Adım Adım Kredi Seçim Rehberi

Cezaevinden 63 yıllık firarın sırrı çözülüyor mu?

İl Sağlık Müdürlüğü avukatı, başından silahla vurulmuş halde bulundu

Avukat ve icra müdürünü öldüren sanığın cezası belli oldu

Sosyal medyada yorum yapan infaz koruma memuru açığa alındı

İnfaz Düzenlemesi Nedir? Türkiye’de Son Durum

Adliyede görevli mübaşire saldırı

Zabıt Katibi Mesleği: Hukuk Sisteminin Gizli Kahramanları

Hakim ve Savcıların Özlük Hakları: Adaletin Temsilcileri İçin Önemli Düzenlemeler

Savcı Burhan Bıçkı vefat etti

Narkotik operasyonunda tutuklu sayısı 645 oldu