13986,56%-0,16
42,94% 0,04
50,55% -0,02
6031,86% 0,82
9839,57% 0,00
Anayasa Mahkemesi (AYM), silahlı terör örgütüne üyelik iddiasıyla yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında şirketlere kayyım atanması ve bu tedbirin uzun sürmesi nedeniyle yapılan bireysel başvuruda mülkiyet hakkı ile bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine hükmetti. Yüksek Mahkeme, sulh ceza hâkimliklerinin yapısına yönelik itirazları da “açıkça dayanaktan yoksun” bularak reddetti. Kararda kişi ve şirket isimlerine yer verilmedi.
Bireysel başvuru, bir kişi hakkında silahlı terör örgütüne üye olma iddiasıyla yürütülen soruşturma sırasında, ortağı ve yöneticisi olduğu şirketlere kayyım atanması ve bu tedbirin uzun süre devam etmesi nedeniyle yapıldı. Başvurucu ayrıca, kayyım atama kararlarını veren ve itirazları inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin yapısı nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdü.
Başvuru 2019 yılında yapıldı. Dosya önce komisyonca incelendi, ardından Bölüm ve son olarak Genel Kurul tarafından ele alındı. Görüş alınan Adalet Bakanlığı, başvuruda ileri sürülen iddialara karşı savunmalarını sundu.
Dosyaya yansıyan bilgilere göre; havacılık alanında faaliyet gösteren ve birbiriyle bağlantılı dört şirkete, terör örgütüyle irtibat ve finansman iddiaları kapsamında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi ile olağanüstü hal düzenlemeleri uyarınca kayyım atanmasına karar verildi. Kayyım olarak TMSF’nin görevlendirildiği kararlarda, şirket yönetimlerinin tüm yetkilerinin kayyıma devredildiği belirtildi.
Kayyım atamasının gerekçeleri arasında; şüpheli para transferleri, bazı finansal işlemlerin terör örgütüyle bağlantılı kişi ve kuruluşlarla gerçekleştiğine dair iddialar, Bank Asya işlemleri, kapatılan kurumlara para aktarımları ve şirket binalarında yapılan aramalarda ortaya çıkan güvenlik zafiyetleri gibi hususlar yer aldı.
Başvurucu, bu kararlara karşı sulh ceza hâkimlikleri nezdinde itirazlarda bulundu ancak itirazlar reddedildi. Bunun üzerine bireysel başvuru yoluna gidildi.
Başvuruda, sulh ceza hâkimliklerinin yapısı nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadıkları, aynı hâkimlik yapısı içinde itirazların etkin biçimde incelenmediği savunuldu. Ancak Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği çok sayıda karara atıf yaparak sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesine aykırı olmadığı, tarafsızlık ve bağımsızlık iddialarının soyut ve genel nitelikte kaldığı sonucuna vardı.
Bu nedenle Yüksek Mahkeme, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyeti kabul edilemez buldu.
Başvurucunun esas iddiası, kayyım atanmasıyla şirketlerin fiilen elden çıkması ve ekonomik değer kaybı yaşanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeydi. Anayasa Mahkemesi bu noktada, kayyım atanmasının mülkten yoksun bırakma değil, mülkiyetin kullanımının geçici olarak kontrol altına alınması niteliğinde bir tedbir olduğuna dikkat çekti.
Kararda; kayyım atamasının kanuni dayanağının bulunduğu, terörle mücadele ve suçun önlenmesi amacıyla kamu yararına yönelik meşru bir hedef taşıdığı vurgulandı. Ayrıca başvurucunun bu tedbire karşı yargı mercileri önünde itiraz edebilme imkânına sahip olduğu, yani müdahalenin ölçüsüz olmadığı belirtildi.
AYM, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) benzer dosyalarda verdiği kararları da hatırlatarak, kayyım tedbirinin belirli koşullarda adil dengeyi bozmadığını değerlendirdi.
Anayasa Mahkemesi;
Sulh ceza hâkimliklerinin yapısına ilişkin iddiaların,
Kayyım atanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği savının
açıkça dayanaktan yoksun olduğuna hükmetti.
Bu gerekçelerle bireysel başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verildi. Karar, 31 Temmuz 2025 tarihli toplantıda alındı.