Cezaevinde intihara verilen tazminatın AYM gerekçeli kararı

Cezaevinde bir hükümlünün intiharı sonucu ailesinin AYM'ye taşımış olduğu dosyada karar verildi. Aile tazminat kazandı.

Cezaevinde intihara verilen tazminatın AYM gerekçeli kararı
Editör: adalet.tv
27 Temmuz 2021 - 15:58
ANAYASA MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARARI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; geçmişinde birden fazla intihar girişimi bulunan hükümlünün yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sebebiyle intihar etmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, vefatından bir süre önce hükümlünün kamu görevlileri tarafından yaralanması ve söz konusu olay sonrasında etkisiz bir şekilde yürütülen ceza soruşturması sonunda açılan kamu davasında sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu M. Babak'ın tek başına yaptığı 2017/35564 numaralı bireysel başvuru 27 Eylül 2017 tarihinde, başvurucuların birlikte yaptığı 2018/19139 numaralı bireysel başvuru ise 29 Haziran 2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Başvurular arasındaki konu yönünden bağlantı nedeniyle 2018/19139 numaralı bireysel başvuru dosyası 2017/35564 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.


III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucuların oğlu R.B. işlediği bazı suçlar nedeniyle süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. 25 Mayıs 2015 tarihli müddetnameye göre R.B. hakkında verilen toplam 41 yıl 25 ay 15 günlük hapis cezasının infazına 21 Kasım 2005 tarihinde başlanmıştır. İnfaz süresince birçok ceza infaz kurumunda tutulan R.B. 14 Kasım 2015 tarihinde Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Sincan Ceza İnfaz Kurumu) vefat etmiştir.

A. Başvurucuların Yakınının Sincan Ceza İnfaz Kurumuna Nakledilmesinden Önceki Süreç
11. Prof. Dr. Necmi Ayanoğlu Silivri Devlet Hastanesince (Silivri Hastanesi) düzenlenen 02 Temmuz 2014 tarihli sağlık kurulu raporunda kendisinde antisosyal kişilik bozukluğu olan R.B.de intihar düşüncesinin bulunduğu belirtilmiştir.

12. R.B.ye İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Bakırköy Hastanesi) tarafından farklı tarihlerde reçeteler yazılmıştır.

13. Silivri Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi ve Silivri Hastanesi tarafından düzenlenen belgelere göre R.B. 05 Kasım 2014 tarihinde fazla sayıda ilaç kullanmak suretiyle intihar girişiminde bulunmuştur.

14. R.B., Silivri 5 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna verdiği 01 Ocak 2015 tarihli dilekçesinde Bakırköy Hastanesinden alınan bütün randevuların iptalini istemiştir.

15. R.B. 13 Mart 2015 tarihinde Bakırköy Hastanesinde muayene edilmiştir. Bu muayeneye istinaden tutulan belgede kendisine veya başkalarına zarar verebilecek nitelikte davranışları olabileceğinden R.B.nin yakın gözetim altında bulundurulması ve ilaçların kontrollü bir biçimde kendisine verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

16. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Edirne Ceza İnfaz Kurumu) tutulduğu süre zarfında R.B. birçok kez psikologla görüşmüştür. 10 Eylül 2015 tarihli psikososyal uzman görüşme raporuna göre R.B.;

- Daha önce pskiyatrik veya psikolojik tedavi görüp görmediğine,
- Son bir yıl içinde hiçbir neden yokken sosyal ortamlarda veya bir başkasıyla konuşurken kendini huzursuz, tedirgin veya endişeli hissedip hissetmediğine,
- Diğer insanların duymadığı sesleri, fısıltıları ya da insan konuşmalarını duyup duymadığına,
- Hayatı boyunca kendine zarar verip vermediğine,
- 15 yaşından önce hayvanlara veya insanlara zarar verip vermediğine, eşyalara zarar verip vermediğine ya da yangın çıkarıp çıkarmadığına ilişkin sorulara “Evet.” cevabını vermiş ancak son zamanlarda kendisini öldürmeyi düşünüp düşünmediğine ilişkin soruyu “Hayır.” şeklinde cevaplamıştır. Görüşmeyi yapan uzmana göre R.B.nin kendisine ve başkalarına zarar verme riski yüksektir.

17. 10 Eylül 2015 tarihli psikososyal memur görüşme raporuna göre R.B. kendisiyle yapılan görüşmede çoğu zaman kolaylıkla sinirlendiğini, bazen öfke patlamaları yaşadığını, sıklıkla bir şeyleri kırıp dökme isteği duyduğunu, öncesinde uyuşturucu madde kullandığını, geçen bir yıllık süre içinde yaşamına son vermeyi sıklıkla düşündüğünü, aynı sürede kollarını veya vücudunun herhangi bir yerini kestiğini, geçmişte intihar etme planının veya intihar girişiminin olduğunu ancak hâlihazırda intihar planının olmadığını ve intihar etmeyi düşünmediğini ifade etmiştir.

18. R.B. 22 Eylül 2015 tarihinde fazla sayıda ilaç kullanmak suretiyle intihar girişiminde bulunmuştur. Bu girişim nedeniyle de bir sağlık merkezinde yatarak tedavi görmüştür.

19. R.B.ye tutulduğu ceza infaz kurumlarınca zaman zaman disiplin cezaları verilmiştir. En son, kurum görevlilerine tehdit ve hakarette bulunduğu gerekçesiyle R.B.ye 27 Ağustos 2015 tarihinde Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca üç gün hücreye koyma cezası verilmiştir. Bu ceza Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliğinin 06 Ekim 2015 tarihli kararıyla onanmış ve cezanın infazı 19 Ekim 2015 tarihinde tamamlanmıştır.

20. R.B. 10 Kasım 2015 tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.

B. Başvurucuların Yakınının Sincan Ceza İnfaz Kurumunda Tutulması ile İlgili Süreç

21. Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda R.B.nin kendisine ve başkalarına zarar verme riskinin orta derecede olduğu şematik olarak belirtilmiştir.

22. R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna verdiği dilekçesine istinaden 10 Kasım 2015 tarihinde psikolog E.B. ile görüşmüştür. Bu görüşmeye ilişkin kayda göre R.B. psikoloğa ihtiyaçlarından söz etmiştir. Bu ihtiyaçların ne olduğu kayıtta belirtilmemiştir.

23. Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen 11 Kasım 2015 tarihli tutanağa göre R.B. 11 Kasım 2015 tarihinde saat 08.45 sıralarında, kaldığı B2.7.32 numaralı odada bulunan butona basarak infaz koruma memurlarını çağırmış ve aynı bahçeyi paylaştığı H.O. ile birlikte müdürü görmek istediklerini söylemiştir. Bu konuda dilekçe yazmaları gerektiği söylenince R.B. ve H.O. “Biz dilekçe yazmadan o müdür beş dakika içinde buraya gelecek, yoksa bu cezaevinin altını üstüne getiririz. Biz bu cezaevine yeni geldik. Bizim kim olduğumuzu zamanla size göstereceğiz. Biz adamı iki dakikada yeriz.” diyerek bağırmış, odayı dağıtmaya başlamış ve kafalarını duvara vurmuşlardır. Olayın ileri bir boyuta taşınmaması, diğer tutuklu ve hükümlülerin tahrik edilmemesi, huzur ile güvenliğin sağlanması için R.B. ve H.O. etkisiz hâle getirilmeye çalışılmış ancak hem R.B. hem de H.O. görevlilere direnip görevlilerin üzerine yürümüştür. Etkisiz hâle getirilen R.B. tedbir amacıyla B1.7.30 numaralı müşahede odasına alınmıştır.

24. R.B. 12 Kasım 2015 tarihinde B1.7.24 numaralı odaya yerleştirilmiştir.

25. R.B. aynı gün saat 14.45 sıralarında B1.7.24 numaralı odadaki sandalye üzerinde boğazına ip geçirmek sureti ile intihara teşebbüs etmiştir. Durumun fark edilmesi üzerine R.B. tek kişilik B1.7.31 numaralı odada müşahede altına alınmasının ardından tedavisi için Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampüs Devlet Hastanesi (Kampüs Hastanesi) Psikiyatr Polikliniğine sevk edilmiştir. Sevk yazısında R.B.nin intihara teşebbüs ettiği belirtilmemiştir. R.B., Uzm. Dr. B.Ç. tarafından muayene edilmiştir.

26. 13 Kasım 2015 tarihinde yeniden B1.7.24 numaralı odaya yerleştirilen R.B., Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Sincan Ceza İnfaz Kurumuna verdiği dilekçesinde geldiği günden beri dövüldüğünü ve hakarete uğradığını, işkenceye maruz kaldığını, 11 Kasım 2015 tarihinde ölüm orucuna başladığını ve öldüğü takdirde sorumlunun Ceza İnfaz Kurumu idaresi olduğunu iddia etmiştir.

27. Başvurucu Naif Babak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 13 Kasım 2015 tarihli dilekçesinde oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumu müdürü ve infaz koruma memurları tarafından dövülüp tehdit edildiğini belirterek oğlunun telefonda kendisine söylediği hususları aktarmıştır. R.B. müdür ve infaz koruma memurlarının birlikte üç kez çok kötü bir şekilde kendisini dövdüğünü, ayrıca “Seni burada idam edeceğiz.” diyerek tehdit ettiklerini ve vücudunun mosmor olduğunu başvurucuya söylemiştir.

28. Ölüm orucuna başlaması nedeniyle R.B.ye günlük 250 gram şeker, bal, 10 gram tuz, iki üç limon, su ve bir kutu meyve suyu verilmesi aile hekimi E.C. tarafından uygun bulunmuştur.

29. R.B. 13 Kasım 2015 tarihinde, psikiyatrik tedavi amacıyla kendisine verilen bir ilacı kullanmayı reddetmiştir.

30. B1.7.23 numaralı odada kalan Y.O. 14 Kasım 2015 tarihinde saat 01.50 sıralarında acil çağrı butonuna basarak çağırdığı infaz koruma memurlarına R.B.nin kaldığı B1.7.24 numaralı odadan su ve müzik sesi geldiğini söylemiştir. B1.7.24 numaralı odaya ait kapının mazgalı açılarak R.B.ye seslenilmiş ancak cevap alınamamıştır. Banyo kapısının kapalı olduğunun görülmesi üzerine odaya girilmiş ve R.B.nin çamaşır ipi yardımıyla kendisini duş başlığına astığı görülmüştür. Olay yerine çağrılan sağlık görevlileri R.B.nin öldüğünü tespit etmiştir. İnfaz koruma memurları konuyla ilgili bir tutanak düzenlemiştir.

C. Başvurucuların Yakınının Ölümüyle İlgili Soruşturma Süreci

31. R.B.nin ölümünün ardından Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ölüm olayı hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır.

32. Cumhuriyet savcısı olay günü saat 04.30 sıralarında olay yerini incelemiştir. Bu incelemeye istinaden tanzim edilen tutanakta başka hususlar yanında R.B.nin ölü olarak bulunduğu banyoda yüksekliği 40 cm olan, bir ayağı kırık plastik bir taburenin ters dönmüş vaziyette durduğu, yere devrilmiş bir sandalyenin bulunduğu, R.B.nin bayrağa bağlı yeşil bir ip yardımıyla kendisini astığı ve ayaklarının yere temas etmediği belirtilmiştir.

33. Cumhuriyet savcısının talimatı uyarınca kolluk görevlileri, R.B.nin kaldığı odayı inceleyip odanın fotoğraflarını çekmiştir. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Yeri İnceleme Rapor Formu'nda başka hususlar yanında olay yerinde intihar notu bulunmadığı ve R.B.nin odasında her biri 5 litrelik on tane dolu su şişesi olduğu belirtilmiştir. R.B.nin odasının havalandırma bölümünde yapılan incelemede çamaşır ipi bağlamak amacıyla duvara takılan bir kancada uç kısmı yanık 15 cm uzunluğunda yeşil bir ip görülmüştür. Olay yeri incelemesi sırasında R.B.nin odasındaki bir tabureden (Bu tabure banyoda bulunan ve bir ayağı kırık olan tabure değildir.) iki parmak izi elde edilmiştir. Bu izlerden birisinin R.B.ye ait olduğu tespit edilmiştir.

34. Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından yapılan ölü muayenesine ilişkin tutanakta; ölenin her iki omuz başının alt tarafında ön taraf ile ön göbek hizasında dört elektrot bulunduğu, alt dudağın iç kısmında küçük bir erezyon görüldüğü, sol kulağın arkasından başlayıp boynu boydan boya kateden ve tekrar sol kulağa uzanan telem izinin mevcut olduğu, cinsel organı ile ağızdan hafif bir akıntının geldiği, çenenin kilitli olduğu, ısırılması nedeniyle dilin alt taraftan biraz morardığı ve kulaklarda siyanoz (morarma) olduğu belirtilmiştir. Ayrıca sözü edilen tutanakta sol şakakta kabuk bağlamış eskiye ait küçük bir yara, boyun altından başlayıp göbek hizasına kadar devam eden ve jilet izi olduğu değerlendirilen eski yara izleri; omuz hizasının yaklaşık 25 cm altında ası sırasında duvara sürtmekten kaynaklandığı değerlendirilen sol tarafta 4x5 cm boyutunda, sağ tarafta ise 3x2 cm boyutunda ekimotik alanlar, sol kol dirsek altından bileğe doğru jilet izi olduğu değerlendirilen eski yaralar, sağ kol dirsek içinde küçük bir yara izi ile sağ kolda eski bir yara, sağ el bileğinde dövme sildirmekten kaynaklanmış olabileceği değerlendirilen bir iz, sağ bacak diz kapağı altında 1x1 cm boyutunda bir ekimoz ve sağ ayağın dış yanında 2 cm uzunluğunda kabuk bağlamış eski bir yara tarif edilmiştir. Ölü muayenesinde herhangi bir kesici veya delici alet ya da ateşli silah yarası, kemik kırığı veya çıkığı tespit edilmemiştir.

35. Ölü muayenesi sırasında cesedin fotoğrafları çekilip kamera kaydı yapılmıştır.

36. Cumhuriyet savcısı olay yerinde infaz koruma memurları C.K., M.Ç., Y.T. ve H.A. ile infaz koruma başmemuru C.A.nın ve ölenin kaldığı odanın her iki yanındaki B1.7.23 ve B1.7.25 numaralı odalarda kalan Y.O. ile Ö.C.nin ifadelerini almıştır.

i. İnfaz koruma başmemuru ile infaz koruma memurları olayın nasıl tespit edildiğine ilişkin tutanak (bkz. sayfa 30) doğrultusunda beyanda bulunmuştur.

ii. Ö.C., ölenin intihar edeceğini söylemesi üzerine durumu infaz koruma başmemurlarına anlattığını, ölenin bu olaydan sonra bir gün süngerli odada kalıp tekrar odasına döndüğünü, saat 00.00-01.00 sıralarında ölenin odasından televizyon sesine benzer bir ses gelse de kavga veya boğuşmaya işaret eden bir ses duymadığını söylemiştir.

iii. Y.O., 01.30 sıralarında müzik ve sifon sesi duyduğunu, seslerden duyduğu rahatsızlık nedeniyle odasındaki acil çağrı butonuna basarak çağırdığı infaz koruma memurlarına gürültüden söz ettiğini ve ölenin odasından bağrışma sesi duymadığını ifade etmiştir.

37. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı R.B.nin ölmeden önce verdiği dilekçeye (bkz. sayfa 26) istinaden Sincan 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yazdığı 18 Kasım 2015 tarihli yazı ile R.B.nin iddialarının araştırılarak ayrıntılı ifadesinin alınmasını istemiştir. R.B.nin ölmesi nedeniyle ifadesi alınamamış ve soruşturma evrakı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir yazı ekinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı R.B.nin ölümü hakkında yürütülen soruşturma ile birleştirmiştir.

38. Cumhuriyet Başsavcılığı 08 Aralık 2015 tarihinde H.O.nun ifadesine başvurmuştur. H.O.nun ifadesi şöyledir:

“Sincan 2 Nolu F Tipi Ceza evine Edirne'den [R.B.] ile birlikte nakil olarak geldik. Beraber ... kalmak istedik. Ancak yönetim bizi yan yana bulunan tek kişilik odalara verdi. Cezamız ağırlaştırıl[mış] olmadığından odalar arasında görüşebiliyorduk. Nakil olduğumuz sırada eşyalarımızın daha sonra arkamızdan ring aracı ile gönderileceği söylendiğinden o sırada yanımızda yoktu. Bu nedenle sıkıntı yaşıyorduk. Biz olay günü [R.B.nin] odasında otururken [R.B.] görevli memurlardan çay istedi. Ancak okuma yazması olmadığı için dilekçe ile bu talebini yerine getiremiyordu. Bu nedenle sözlü olarak çay istedi. Memurlar da zorluk çıkardılar bizim görevimiz değil dediler. [R.B.] de bunun üzerine müdür bey ile görüşmek istiyorum dedi. Daha sonra memurlar içeriye girerek önce [R.B.ye] daha sonra ayırmak isteyince de bana da darpta bulundular. Bu memurların isimlerini bilmiyorum. Ancak içlerinden simasını [hatırlayabildiklerim] vardır. Daha sonra [R.B.] ile ikimizi cezaevinde bulunan süngerli odaya aldılar. Ondan önce bizim darp raporumuz aldırılmadı. Süngerli odada bulunduğumuz sırada aynı olay günü kurum doktoru süngerli odaya geldi. Beni muayene etti ve rapor düzenleyeceğini söyledi. Ancak [R.B.yi] görüp görmediğini bilmiyorum... [C]ezaevi [yönetimi] tutmuş olduğu tutanakta bizim odada (B 32 nolu oda) kendi kendimize zarar vermiş olduğumuz şeklinde tutanak düzenlenmiştir. Ancak böyle bir şey söz konusu değildir. Zaten ceza ehliyetimiz yerindedir ve kendi kendimize zarar vermemiz mümkün değildir. Ayrıca tutanakta yeriz vb sözcükler yazılmıştır. Bunlar kendilerini kurtarmak için söylenmiş sözcüklerdir. Daha sonra [R.B.nin] vefat ettiğini öğrendim. Kendisini cezaevinde astığını öğrendim. Ben kendisinin öldürüldüğünü düşünüyorum. Asmış olsa bile buna sebep olan ceza evindeki görevliler ile talimatı veren müdür olduğunu düşünüyorum. Ben yıllardır bu şahsı tanıyorum. Böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum. [Cezaevi] yönetimi tarafından tutulan tutanakta odasından gelen yüksek sesli televizyon nedeniyle odasına girildiğinde [R.B.nin] öldüğünü[n] görüldüğü söylenmiş ise de gece saat 01:30 sıralarında bu sesin hangi koğuştan geldiğinin belirlenmesi zordur ve idareyi rahatsız etmesi mümkün değildir. Başka bir kimsenin rahatsız olduğuna ilişkin müracaat ettiğine ve diğer mahkumların müracaatının olup olmadığını bilmiyorum. Zaten eşyaları da o sırada [R.B.ye] verilmediğini biliyorum.” (H.O. kendi şikâyeti üzerine yürütülen bir başka soruşturma kapsamında verdiği 02 Aralık 2015 tarihli ifadesinde de benzer söylemlerde bulunmuştur.)

39. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri 05 Ocak 2016 tarihli dilekçelerinde Sincan Ceza İnfaz Kurumuna geldiği andan itibaren yakınlarının tutulduğu odaların (süngerli oda dâhil) kamera kayıtları ile yakınlarının ailesiyle yaptığı telefon görüşmelerine ait kayıtların soruşturma dosyasına getirtilmesini istemiştir.

40. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri bir başka dilekçede ise başka hususlar yanında yakınlarının ölmeden önce üzerinde bulunan kıyafetlerin incelenmesini talep etmiştir.

41. Cumhuriyet Başsavcılığı 07 Ocak 2016 tarihinde, ifadelerini daha önce aldığı Y.O. ve Ö.C.nin ifadelerine yeniden başvurmuştur.

i. Y.O., R.B. ile yan yana odalarda kaldıklarını, R.B.nin 13 Kasım 2015 tarihinde saat 20.00-21.00 sıralarında “İlaçlar nerede kaldı?” diyerek infaz koruma memurlarına seslendiğini, o esnada bir infaz koruma memuru ile sağlık görevlisinin ilaç dağıtımı yaptığını, R.B.nin oda kapsındaki mazgalın çıkardığı ses nedeniyle R.B.ye ilacının verildiğini anladığını, saat 01.30 sıralarında önce müzik sesi, sonra da yarım saat kadar devam eden sifon sesi duyduğunu, gürültüden uyuyamadığı için odasındaki çağrı butonuna basarak infaz koruma memurlarını çağırdığını, R.B.nin bir infaz koruma memuruyla veya bir başkasıyla tartıştığını ya da kavga ettiğini duymadığını, R.B.ye yönelik hakaret, tehdit ya da yaralama eylemlerini görmediğini söylemiştir.

ii. Ö.C.; R.B.nin eline çamaşır ipi alıp “Kendimi asacağım.” demesi üzerine durumu infaz koruma memurlarına haber verdiğini, infaz koruma memurlarının R.B.yi süngerli odaya götürdüğünü, yanlış hatırlamıyorsa R.B.nin çamaşır ipini yakarak aldığını (Bu sözlerden R.B.nin asılı vaziyette duran çamaşır ipini bir veya birkaç yerden yaktığı ve böylece asıda kullanabileceği ipi elde ettiği sonucuna varılmıştır.), söylediğine bakılırsa R.B.nin süngerli odada iken çok üşüdüğünü, infaz koruma memurlarının R.B.ye hakaret ettiğini, on on beş infaz koruma memurunun R.B.yi dövdüğünü, R.B.nin dilekçe yazdığını ancak dilekçesine cevap verilmediğini ve ölmesinden bir iki gün sonra sesini duyduğu R.B.nin kendisine küfrettiğini beyan etmiştir.

42. Ölenin bir süre kaldığı B.2.32 numaralı odanın hemen yanında olup kapısıfarklı bahçeye açılan odada tutulan M.S.D.nin Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 07 Ocak 2016 tarihli ifade şöyledir:

“...[R.B.yi] fiziken hiç görmedim. Aramızda duvar vardır... Havalandırmaya çıktığımızda o tarihlerde bazı şahısların nakil geldiğini anladık. Edirne'den veya Tekirdağ'dan birileri o zaman nakil gelmişti. Hoş geldiniz diye aramızda duvar olmasına rağmen konuştuk. O tarihlerde gelen şahıslar gardiyanları çağırarak sigara filan istemişlerdi. Israrlı istekleri vardı. İhtiyaçlarımızı karşılamak zorundasınız diye konuşuyordu. İnfaz koruma memurları da biz bunları yapamayız. Ancak kantinden ihtiyacınızı karşılaya bilirsiniz şeklinde cevap verdiklerini hatırlıyorum. Taraflar arasında bu şekilde bir bağrışma oldu. Ancak küfür ve tehdit anlayamadım. Çünkü bağrışma şeklinde sesler geliyordu. İçeriğini anlayamadım. Ben odamda tek kalıyorum. Bu bağrışmanın akabinde diğer infaz koruma memurları da geldi. Tartışma devam etti. Hem havalandırma kapısı hem de koğuşa giriş kapısı açıldı. İki taraftan da sesler geliyordu. Bağrışmalar geliyordu. Bu konuşmalarda tehdit, hakaret, dur vurma şeklinde bir b[e]yan anlayamadım. Ancak bağrışma ve tartışma vardı. Daha sonra anladığım kadarıyla şahsı odadan çıkardılar. Daha sonra süngerli odaya şahsı götürmüş olmalılar ki kapı kapandıktan sonra da bağırma sesi geliyordu. Şahıs kapıyı da dövüyordu. Ancak bu şahıs o şahıs mı bilemiyorum. Ancak şahsa ilk kaldığı odada müdahale edildiğinde sanki biri bağırmak istiyor diğeri de onun ağzını kapatmak istemesinden kaynaklanan bir şekilde sesler geliyordu. Sesler boğuk boğuk geliyordu. Ben cezaevinde kaldığım sürede herhangi bir darp eylemine maruz kalmadım.”

43. Cumhuriyet Başsavcılığı 07 Ocak 2016 ile 08 Ocak 2016 tarihleri arasında infaz koruma başmemuru veya infaz koruma memuru olan şüpheliler M.E., A.A., O.Y., İ.A., S.Y., C.A., M.Ç. ve Y.T.nin ifadelerini almıştır.

i. M.E. ifadesinde R.B. ve H.O.nun 10 Kasım 2015 tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakil geldiklerinden ve eşyalarının henüz Sincan Ceza İnfaz Kurumuna ulaşmadığından söz ederek kantinden ihtiyaçlarını karşılamak istediklerini beyan ettiklerini, bu isteği A.A. ile birlikte vardiya başmemuruna ilettiklerini, daha sonra sözü edilen hükümlülere sigara ve televizyon gönderildiğini, süngerli odada tutulduğu süre zarfında R.B.nin kendisine herhangi bir hakaret, tehdit veya dayaktan bahsetmediğini beyan etmiştir.
ii. A.A., M.E. ile aynı yönde beyanda bulunmuştur.
iii. O.Y., olaydan bir gün önce gündüz vardiyasında R.B.nin kaldığı blokta İ.A. ile birlikte görevli olduğunu, televizyonunu istemesi üzerine gelen eşyaları arasından çıkardıkları televizyonunu R.B.ye teslim ettiklerini, R.B.yi süngerli odaya kendilerinin götürmediğini, R.B.nin saat 08.15 sıralarında süngerli odadan olayın meydana geldiği odaya alındığını, R.B.nin kendilerine intiharla ilgili bir şey söylemediği gibi kendisine yönelik kötü muameleden de söz etmediğini ve kendilerine R.B.nin intihara eğilimli olduğu yönünde bilgi verilmediğini söylemiştir.
iv. İ.A., R.B.nin kendisine intihar edeceğine veya kötü muameleyle karşılaştığına ilişkin bir şey söylemediğini ve R.B.nin intihara eğilimli olduğu yönünde bilgi verilmediğini ifade etmiştir.
v. S.Y.nin konuyla ilgili ifadesi şöyledir:
“...[R.B.] yardım butonuna bastı. Bunun üzerine diğer arkadaşım [C.A.] ile birlikte [R.B.nin] bulunduğu odaya gittik. Mazgalı açtık. Mazgalı açtığımızda [H.O.] da yanında idi. [R.B.] bize 'müdür ile görüşmek istiyorum' dedi. Ben de kendisine sayım yeni bitti. Dilekçe yazdın mı diye sordum. O da 'yazmadım, dilekçe yazmama gerek yok, müdür 5 dk içerisinde buraya gelecek' dedi. Ben de kendisine 'buranın bir işleyişi var' deyince o da ‘işleyişi var deyince ne kastediyorsun ben bütün cezaevinde kaldım, cezaevlerinin işleyişini biliyorum, 5 dk içerisinde müdür buraya gelecek yoksa 5 dk içerisinde burayı yakarız, siz bizim kim olduğumuzu bilmiyorsunuz, 2 dk biz adamı harcarız' dedi. Biz de yetkililere sizi bildiririz dedik. Biz oradan ayrılırken tekrar [R.B.] çağrı butonuna bastı. [H.O.] ile birlikte kapılara vurmaya başladılar. [C.A.] ile beraber tekrar kapının yanına gittik. Şahısların gürültüsü üzerine müdahale ekibi ve müdahale ekibi baş memurda bizim yanımıza geldiler. Başmemur kapıyı açmamızı söyledi. Ben de kapıyı açtım. İçeri girdiğimizde [R.B.] ile [H.O.] duvarlara yumruk attılar. İçeride bulunan tabak ve benzeri eşyaları sağa sola atmaya başladılar. Ayrıca şahıslar kafalarını duvarlara ve dolaplara vurmaya başladılar. Başmemurumuz [M.A] şahıslara sakin olmasını ve dışarı bahçeye çıkıp sakinleşmelerini söyledi. Şahıslar kollarını yatağın ranzasının demirlerine geçirerek çıkmayacaklarını söylediler. Bunun üzerine müdahale ekibi içeri girdi. Şahısların kollarını yataktan çözerek bahçeye aldılar. Daha sonra kurumun başmemuru geldi. [M.K.] şahıslara işleyiş hakkında bilgi verdi. Kendilerine yardımcı olacaklarını söyledi. Ancak şahıslar [M.K.nın] uyarılarına aldırmayarak eylemlerine devam ettiler. Müdahale ekibine direnmeye devam ettiler. Daha sonra müdahale ekibi de hükümlülere kelepçe vurarak müşahede odasına aldılar. Bunun ile ilgili tutanak tuttuk. Tutanağı müdüre bildirdik. Hükümlüler o gün müşahede odasında kaldılar. Biz nöbetimizi akşam 08:00 gibi tamamlayıp ayrıldık. Yanlış hatırlamıyorsam bu olaylar 11 Kasım 2015 tarihinde oldu. O gün başka bir olay olmadı. Ertesi gün akşam nöbetimize geldiğimizde şahıslar müşahede odasında kalmaya davam ediyorlardı. O gün de başka bir olay olmadı. Ben ve arkadaşlarım kesinlikle [R.B.] ve [H.O.ya] herhangi bir hakaret ve işkencede bulunmadık.”

vi. C.A., S.Y.nin anlattıklarını doğrulamıştır.
vii. M.Ç. önceki ifadesine ek olarak odalarına aldıklarında R.B. ve H.O.nun oldukça saldırgan olduğunu, R.B.nin “Ben kendimi asarım. Siz görürsünüz.” demesine üzerine H.O.nun “Şimdi bir şey yapma! Dilekçemizi yazalım, ondan sonra ne yaparsan yaparsın.” dediğini ifade edip yüklenen suçlamaları kabul etmemiştir.
viii. Y.T. daha önce verdiği ifadesine ek olarak Sincan Ceza İnfaz Kurumuna geldiği gece R.B.nin müdürle görüşmek istediğini, dilekçe yazması için R.B.ye kâğıt ve kalem verdiğini, aralarında herhangi bir tartışma veya kavga yaşanmadığını beyan etmiştir.

44. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuların ifadelerini 19 Ocak 2016 tarihinde istinabe yoluyla almıştır.

i. Başvurucu M. Babak ifadesinde oğlunun psikolojik bir rahatsızlığının olmadığını, akciğer kanseri hastası olan oğlunun iki yıl kadar önce iyileştiğini, oğlunun intihar etmesi için neden bulunmadığını zira cezasının infazının tamamlanmasına 1 yıl 7 ay kaldığını, oğluyla en son 13 Kasım 2015 tarihinde saat 11.00 ile 12.00 sıralarında telefonda görüştüğünü beyan edip R.B.nin telefonda söylediklerini aktarmıştır. Başvurucuya göre R.B. kendisine can güvenliğinin bulunmadığını, vücudunun her yerinin mosmor olduğunu, süngerli odaya konulduğunu, Cumhuriyet savcısı, müdür ve infaz koruma memurlarının kendisine işkence ettiğini, kırk kadar kişinin üzerine geldiğini ve sonraki gün cenazesinin çıkacağını söylemiştir.
ii. Başvurucu Naif Babak ise herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmadığını ileri sürdüğü oğlunun intihar etmiş olamayacağını iddia etmiştir.

45. Cumhuriyet Başsavcılığı Sincan Ceza İnfaz Kurumundan temin ettiği kamera kayıtları ile R.B.nin başvurucu M. Babak ile yaptığı telefon görüşmesine ilişkin kaydı bilirkişiye inceletmiştir. Bilirkişi tarafından hazırlanan 18 Şubat 2016 tarihli raporda özetle şu tespitler yer almıştır:

i. Kamera kayıtları 10 Kasım 2015 - 14 Kasım 2015 tarihlerini kapsayan zaman aralığına ilişkindir.
ii. Kamera kayıtlarında ses bulunmamaktadır.
iii. R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna 10 Kasım 2015 tarihinde saat 01.24 sıralarında gelmiştir.
iv. Çok sayıdaki infaz koruma memuru 11 Kasım 2015 tarihinde saat 08.44 sıralarında R.B.yi kaldığı odadan çıkarıp süngerli odaya (meşin oda) götürmüştür.
v. Saat 08.46'da R.B.ye bir infaz koruma memuru tekme, bir infaz koruma memuru ise tokat atmıştır. Saat 08.47'de R.B.ye birkaç tekme atılmıştır.
vi. İnfaz koruma memurları 08.47 sıralarında süngerli odadan çıkmıştır. İnfaz koruma memurları, süngerli odada elleri kelepçeli vaziyette yerde yattığı sırada R.B.ye defaatle tekme ve tokat atmıştır.
vii. R.B. 13 Kasım 2015 tarihinde saat 11.26 sıralarında başvurucu M. Babak ile on dakikalık bir telefon görüşmesi yapmıştır. Bu görüşmede R.B. özetle Sincan Ceza İnfaz Kurumuna geldiği günden itibaren her gün sebepsiz yere infaz koruma başmemurları ve infaz koruma memurları tarafından dövüldüğünü, kafasında ve vücudunda şişlikler bulunduğunu, kafasındaki şişliğin yüksekliğinin yaklaşık 20 cm olduğunu, gözünün, kollarının ve bacaklarının mosmor olduğunu, kendisini döven infaz koruma memurlarından birisinin de telefon görüşmesi yaptığı sırada yanında olduğunu, 11 Kasım 2015 tarihinde saat 08.30-09.30 sıralarında en az yirmi kişi tarafından dövüldüğünü, iki gün süngerli odada soğuk bir yerde tutulduğunu (Süngerli odanın soğuk olduğunun kastedildiği değerlendirilmiştir.), artık dayanamadığını, açlık grevinde olduğunu, can güvenliğinin bulunmadığını ve kendisini öldüreceğini beyan ederek başvurucu M. Babak'tan başta Cumhuriyet Savcılığı olmak üzere çeşitli kurumlara dilekçeler vermesini istemiştir.

viii. İnfaz koruma memurları 14 Kasım 2015 tarihinde saat 01.52 sıralarında başvurucuların yakınının kaldığı odaya gelmiştir.

46. Cumhuriyet Başsavcılığı 18 Şubat 2016 tarihinde Uzm. Dr. B.Ç.nin beyanına başvurmuştur. B.Ç. ifadesinde muayene için geldiğinde R.B.nin darptan veya kötü muameleden söz etmediğini, psikiyatri doktoru olduğu için sadece ruhsal durum muayenesi yaptığını, R.B.nin bir ilaç listesi verdiğini ancak uygun gördüğü ilaçlar için reçete yazdığını ve üç ay sonrası için R.B.ye randevu verdiğini söylemiştir.

47. R.B.yi süngerli odada muayene eden Dr. E.C. Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 23 Şubat 2016 tarihli ifadesinde, muayene yaparken R.B.nin Sincan Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından darp edildiğini ve kendisine hakaret edildiğini söylediğini, muayenede belirgin bir lezyon saptayamadığını, R.B.nin darp edilmesine bağlı olarak kollarında ve sırtında ağrılar bulunduğunu söylediğini ve R.B.yi psikiyatri polikliniğine sevk ettiğini beyan etmiştir.

48. Başvurucu Naif Babak'ın verdiği dilekçe (bkz. sayfa 27) üzerine başlattığı soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 02 Mart 2016 tarihinde verdiği yetkisizlik kararı sonrasında soruşturma dosyasını Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı sözü edilen soruşturmayı R.B.nin ölümü hakkında yürütülen soruşturma ile birleştirmiştir.

49. Cumhuriyet Başsavcılığının Sincan Ceza İnfaz Kurumu ile yaptığı yazışmalara göre;

- R.B.nin ilk muayenesi 11 Kasım 2015 tarihinde Dr. E.C. tarafından yapılmıştır. Okunabildiği kadarıyla sözü edilen muayeneye ilişkin sağlık fişinde R.B.nin yakınının baş ve omuz bölgelerindeki ağrıdan söz ettiği, travmatik lezyon saptanmadığı ve R.B.nin psikiyari polikliniğine sevkinin uygun olduğu belirtilmiştir. Sağlık fişinde tanı “ilaç düzenlemesi + kontrol” olarak ifade edilmiştir.

- 13/11/2015 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi sırasında R.B.nin yanında infaz koruma memuru Ç.U. bulunmaktadır.

50. Cumhuriyet Başsavcılığı bilirkişi raporundaki tespitlere istinaden R.B.yi darbeden kişileri tespit edebilmek için M.E., A.A., O.Y., İ.A., S.Y., C.A., M.Ç. ve Y.T.nin ifadelerini yeniden almıştır. Sözü edilen kişilerin kamera kayıtlarında gözüken kişilerin kim olduğuna ilişkin beyanları doğrultusunda Cumhuriyet Başsavcılığı M.K., A.T., A.Y. ve Ç.U.yu şüpheli sıfatıyla dinlemiştir.

i. M.K. 11 Kasım 2015 tarihinde sabah saatlerinde yaşanan olayı S.Y. ve C.A.nın anlattıklarına benzer şekilde anlatmış; ek olarak Müdür T.G.nin talimatına istinaden R.B.yi süngerli odaya aldıklarını, başkalarına ve kurum eşyalarına zarar vermesini engellemek için R.B.ye kelepçe taktıklarını, R.B.nin eşofmanının muhtemelen üst araması sırasında üzerinden çıktığını, rutin uygulamaya göre hükümlülerin süngerli odaya alınmasından önce rapor alınmadığını, süngerli odada iken R.B.nin bir sorununun olmadığını, aldığı ilaçların etkisiyle o şekilde davrandığını ve Edirne'de tedavi gördüğünü söyleyerek odasında kalma isteğini dile getirdiğini, bu nedenle R.B.nin kurum amirinin de talimatıyla odasına alındığını ve R.B.ye vurmadığını ifade etmiştir. Kendisine kamera kayıtlarından elde edilen 11 Kasım 2015 tarihine ilişkin bazı fotoğraflar gösterilmesinden sonra M.K., R.B.yi ayağıyla dürten kişinin A.Y. olduğunu, A.Y.nin yalnızca ikazda bulunduğunu yoksa R.B.yi tekmelemediğini, A.T.nin R.B.ye tokat atmadığını, belki R.B.nin yüzünü kaldırmaya çalıştığını söylemiştir.
ii. A.T. özetle R.B.ye tokat atmadığını, küfretmeye devam etmemesi için R.B.nin ağzını kapattığını beyan etmiştir.

iii. A.Y., başka hususlar yanında R.B.nin eşofmanının muhtemelen üst araması sırasında sıyrıldığını, R.B.nin elleri kelepçeli olarak eşofmanını giydiğini, süngerli odaya alınmasından sonra da R.B.nin “Erkekseniz kelepçemi sökün! Ben suratın nasıl kesileceğini size göstereyim. Siz şerefsizsiniz.” şeklindeki sözlerine devam ettiğini, bu nedenle R.B.nin kelepçelerini çözmediklerini, hakaret ve tehditlerine devam etmemesi için R.B.yi ayağıyla dürttüğünü, eşofmanını giymesi için ayağıyla R.B.yi kaldırmaya çalıştığını ve R.B.ye vurmadığını söylemiştir.

iv. Ç.U. özetle süngerli odaya götürülmesi sırasında R.B.nin koluna girdiğini ve kendisinin veya bir başka infaz koruma memurunun R.B.ye vurmadığını ifade etmiştir.

51. Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığınca hazırlanan 12/5/2016 tarihli otopsi raporunda başvurucuların yakınının ası sonucu vefat ettiği belirtilmiştir. Sözü edilen raporun ölenin vücudundaki yara izleriyle ilgili kısmı şöyledir:

“...En derin yeri boyun sağda; sağ angulus mandibulanın 3 cm altında olmak üzere derinliği 0.7 cm olacak şekilde; boyun ön yüz ve sağ kulak memesi altına doğru uzanan; boyun önde hyoid kemik üst kısmından ve sağ kulak memesinin 7 cm altından geçerek ensede saçlı deri içerisine ilerleyen; solda ise sol angulus mandibulanın hemen altından geçerek sol kulak heliksi arka kısma doğru uzanan; aralarında 4.5 cm kalacak şekilde birleşmeden sonlanan; en geniş yeri 1.2 cm olan; zemini parşömenleşmiş; yükselici ve yüzeyelleşici vasıfta telem izi görüldü.

Göğüs ön yüz üstte 2 adet, batın ön yüz üstte 2 adet olmak üzere toplam 4 adet Elektrokardiyografi pedleri olduğu, sağ kol 1/3 üst bölge dışta-sol kol 1/3 orta bölge dışta ve sağ el sırtında şekilli dövmeler olduğu, her iki ön kol ile gövde ön yüzde muhtelif ebatlarda çok sayıda sedefi [yara izleri] olduğu, sağ bacak 1/3 üst bölge önde 1.5 cm çaplı üzeri kurutlu sıyrık, sağ bacak 1/3 orta bölge önde üzeri kurutlu milimetrik sıyrıklar, sağ ayak bileği arkada yaklaşık 3x0,5 cm ebatta üzeri kurutlu sıyrık, sağ dirsek arkada yaklaşık 0.5 cm çaplı üzeri kurutlu sıyrık ve alın solda yaklaşık 0.3 cm çaplı üzeri kurutlu sıyrık olduğu, her iki elden parmak izi alımına bağlı mürekkep bulaşıkları olduğu görüldü...”

52. Yürüttüğü soruşturma sonunda Cumhuriyet Başsavcılığı, otopsi raporu ile kamera kayıtlarına atıf yaparak R.B.nin intihar sonucu vefat ettiği, ası sonucu meydana gelen olayda suç unsurunun bulunmadığı, R.B.nin daha önce de intihara kalkıştığı ancak infaz koruma memurlarınca intiharın engellendiği, R.B.yi intihara yönlendiren veya teşvik eden herhangi bir şahsın bulunmadığı ve Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri A.A., C.A., Ç.U., İ.A., M.E., M.K., M.Ç., O.Y., S.Y. ile Y.T.nin R.B.ye karşı hakaret, tehdit ve kasten yaralama suçlarını; A.Y. ve A.T.nin ise R.B.ye karşı tehdit ve hakaret suçlarını işlediğine ilişkin yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle 23/9/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar vermiştir. Bununla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı R.B.nin 11 Kasım 2015 tarihinde süngerli odaya alınması sonrasında A.T.nin R.B.ye tokat atmak, A.Y.nin ise R.B.yi tekmelemek suretiyle kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanarak kasten basit yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla A.Y. ve A.T. hakkında Ankara Batı 9. Asliye Ceza Mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi) nezdinde kamu davası açmıştır.

53. Başvurucular, öz itibarıyla yakınlarının uğradığı kötü muamele ve işkence nedeniyle çaresizliğe itildiğini ve intihara sürüklendiğini, yakınlarına psikolojik durumu yönünden esaslı bir tedavi sağlanmadığını, öngörülebilir ve önlenebilir olmasına rağmen intiharın gerçekleşmemesi için gerekli tedbirlerin alınmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karara vekilleri aracılığıyla itiraz etmiştir.

54. Başvurucuların itirazı Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21 Aralık 2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Sözü edilen karar başvuruculara tebliğ edilmemiştir.

D. A.Y. ve A.T. Hakkında Açılan Kamu Davasıyla İlgili Süreç

55. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada daha önce ifadeleri alınmayan M.Y. ile M.A.nın beyanlarına başvurulmuştur.

i. M.Y., kendilerine yönelik saldırısı nedeniyle R.B.yi süngerli odaya götürüp üst araması yaptıklarını, eşofmanın ipliğinde jilet saklayabileceğini veya ipliğini kullanılabileceğini düşünerek eşofmanın ipliğini çektiklerini, bu nedenle eşofman altının R.B.nin belinden aşağıya kaydığını, R.B. küfrettiği için A.T.nin R.B.nin ağzını kapattığını, A.Y.nin ise ayağıyla R.B.yi dürttüğünü söylemiştir.
ii. M.Y. ile benzer yönde beyanda bulunan M.A. ek olarak küfretmesi nedeniyle R.B.ye kelepçe taktıklarını ifade etmiştir.

56. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıklara yüklenen eylemin işkence suçunu oluşturabileceği ve bu suçla ilgili yargılama yapma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle 12 Nisan 2017 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Sanıkların bu karara yaptıkları itiraz Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ceza Mahkemesi) 26 Mayıs 2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

57. Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararı sonrasında yargılama Ceza Mahkemesince yapılmıştır.

58. Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada;

i. Başvurucu Mi Babak soruşturma aşamasında alınan beyanı doğrultusunda söylemde bulunmuştur.
ii. Sanıklar suçlamaları kabul etmemiştir.
iii. Tanık H.O.; infaz koruma memurlarının psikolojik baskı yaptıklarını, havalandırma bahçesinin kapılarını öğlene kadar açmadıklarını, eşyalarının olmadığını, semaver ve televizyona ihtiyaç duyduklarını idareye söylediğini, televizyonun verildiğini ancak semaverin verilmediğini, R.B.nin okuma yazma bilmediğini, R.B.nin psikoloğa yıllardır tedavi gördüğünü söylediğini, 11 Kasım 2015 tarihinde çay istediklerini ancak verilmediğini, başmemurla da görüşemediklerini, bir süre sonra R.B.nin odasına giren infaz koruma memurlarının hiçbir şey söylemeden R.B.nin üzerine yürüdüklerini, hem kendisine hem de R.B.ye vurduklarını, sürüklenerek süngerli odaya götürüldüklerini, süngerli odada bir iki gün kadar kaldıklarını, süngerli odada bulunduğu sırada kendisine işkence edildiğini, kendisinin daha sonra Ankara 1 No.luF Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini ve R.B.nin herhangi bir intihar girişiminin olmadığını beyan etmiştir.
iv. Tanıklar A.A., S.Y., M.K., Ç.U., C.A. ve M.E. soruşturma aşamasında verdikleri ifadelere benzer beyanda bulunmuştur. Farklı olarak Ç.U. süngerli odaya gönderilmesinden önce kafasını duvara vuran kişinin H.O. olduğunu, R.B.nin kendisine zarar vermesini önlediklerini ve süngerli odaya konulmadan önce üst araması yapılırken R.B.nin ellerinin kelepçeli olup olmadığını hatırlamadığını; M.K. ise R.B.nin ellerinin ne zaman kelepçelendiğini hatırlamadığını, süngerli odaya götürülürken R.B.nin ellerinin kelepçeli olmadığını, hakaret ve küfürlerine devam etmemesi için A.T.nin R.B.nin ağzını kapattığını söylemiştir.
v. Tanık B.Ç. soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrar etmesi haricinde R.B.de belirgin bir depresyon hâli veya psikoz gibi ağır bir ruhsal problem görmediğini, R.B.nin intihar girişiminden veya işkenceden söz etmediğini, sadece ilaç yazdırmak istediğini, Sincan Ceza İnfaz Kurumuna naklinden önceki döneme ilişkin sağlık dosyasını incelediğini ve klinik muayene sonrasında başka bir sağlık merkezine sevke gerek görmediğini ifade etmiştir.
vi. Tanık E.C.; R.B.yi süngerli odada muayene ettiğini, muayene sırasında R.B.yi giysilerinden arındırdığını, hatırladığı kadarıyla bazı sıyrıklar gördüğünü, bunların süngerli odaya götürülürken kullanılan güçten ileri gelen ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan ekimoz ve sıyrıklara benzediğini, R.B.yi psikiyatri polikliniğine sevk ettiğini, muayene esnasında sağlık görevlisi dışında bir infaz koruma başmemuru ile birkaç infaz koruma memurunun da süngerli odada bulunduğunu söylemiştir.
vii. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda sağlık görevlisi olarak çalışan tanık İ.B., R.B.nin kendini astığının söylenmesi üzerine hemen R.B.nin odasına gittiğini, R.B.nin ağzından köpükler geldiğini, nabız alamadığını ve ölmesinden önceki gece R.B.nin uyku ilacını almak istemediğini söylemiştir.
viii. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda sağlık görevlisi olarak çalışan tanık A.Ü. doktorun muayene yapmasından sonra muayene bulgularını vizite defterine yazdıklarını ve R.B.nin muayenesiyle ilgili bir şey hatırlamadığını ifade etmiştir.

59. Müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesine verdiği 06 Şubat 2018 tarihli dilekçesinde tanık E.C.nin H.O. ile R.B.yi karıştırmış olabileceğini ileri süren sanık A.Y., dilekçesinin ekinde R.B. ile H.O.nun süngerli odada bulundukları sırada yapılan muayenelerine ilişkin vizite defterinde mevcut kayıtların örneğini ibraz etmiştir. Söz konusu kayıtlara göre E.C. H.O.nun muayenesine ilişkin kayda yüzeysel sıyrıkların bulunduğu yönünde not düşmüş ancak R.B.nin muayenesine ilişkin kayda R.B.nin baş bölgesinde ağrı tarif ettiğini ve travmatik lezyon saptanmadığını yazmıştır.

60. 08 Mart 2018 tarihinde Ceza Mahkemesi, sanıklara isnat edilen eylemi sabit görüp kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanması suretiyle kasten basit yaralama suçu nedeniyle sanıkların neticeten 4.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesi, seçimlik cezalardan adli para cezasını seçse de temel cezayı 180 gün adli para cezası olarak belirlemiştir. Ceza Mahkemesinin anılan kararının gerekçesi şöyledir:

“...[İ]şkence suçunun oluşabilmesi için fiillerin ani bir şekilde değil sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde yapılmasının gerektiği, ölen [R.B.nin] annesi ile yaptığı telefon konuşmasında sürekli olarak kendisinin dövüldüğü vücudunun yara ve morluk içerisinde olduğunu ve şikayetçi olmasını beyan ettiği görülmüş ancak ölü muayene tutanağına göre vücudunda yeni oluşmuş yara ve morluk bulunmadığı, yine ölenin cezaevinde ilk muyanesini yapan tanık olarak dinlenen doktor [E.C.nin] soruşturma sırasında alınan beyanında da ölenin kendisinin darp edildiğini kendisine söylediği ancak ölende darp cebir izine rastlamadığı yönünde ki beyanları ve sanıkların öleni darp etmedikleri yönünde ki savunmaları bir arada değerlendirildiğinde dosya kapsamında yer alan olaya ilişkin görgüsü bulunan kamu tanıkları, kamera görüntüleri ve bilirkişi raporuna göre ölen[R.B.nin] ... yatıştırılamayarak yumuşak odaya alındığı, yumuşak odada güvenlik kamera görüntüleri ve görüntüleri çözümleyen bilirkişi raporu ile sabit olduğu üzere sanık [A.T.nin] [R.B.ye] tokat attığı, [A.Y.nin] ise [R.B.yi] tekmelediği ancak bu eylemlerin olayın etkisi ile ani bir şekilde gerçekleştirildiği, sistematik bir durumun bulunmadığı ve belli bir süre devam etmediği kanaatine varılmakla sanıkların eylemlerine uyan kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle kasten yaralama suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiş[tir.]...”

61. Dosyadaki delillerden ve alınan ifadeler arasındaki çelişkilerden yola çıkan başvurucular; çaresiz konuma düşürüp onurunu kırmak için ölene tokat atılıp küfredildiğini, eşofman altının çıkarıldığını ve elleri kelepçeli olarak soğukta bekletildiğini, doktorun usulüne uygun şekilde rapor tutmadığını, işkencenin belgelenmemesi için bilinçli olarak hareket edildiğini, ölene eşyalarının verilmediğini, söz konusu eylemlerin nispeten uzun bir süre devam ettiğini, nihayetinde yakınlarının intihar ettiğini, sanıklara yüklenen eylemlerin işkence suçunu oluşturduğunu ve alt sınırdan belirlenen hapis cezasının adli para cezasına çevrilip sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Ceza Mahkemesince verilen karara vekilleri aracılığıyla itiraz etmiştir.

62. Olay tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumunda B1.7.28 numaralı odada kaldığını iddia eden G.A. Ceza Mahkemesine gönderdiği 19 Nisan 2018 tarihli dilekçesinde herhangi bir ayrıntı vermeden tanıklık yapmak ve ölümün gerçek nedenine ilişkin bilgilerini paylaşmak istediğini belirtmiştir.

63. Başvurucuların itirazı Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 21 Mayıs 2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

64. Anılan karar başvuruculara 05 Haziran 2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

E. Sincan Ceza İnfaz Kurumu Görevlileri Hakkındaki Disiplin Soruşturması Süreci

65. Yetkili merciler R.B.nin ölümünden sonra Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında disiplin soruşturması yapılmasına gerek görmemiştir. Bununla birlikte başvurucu M. Babak'ın Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) yaptığı başvuru sonrasında beş infaz koruma başmemuru ile aralarında A.T. ve A.Y.nin de bulunduğu on beş infaz koruma memuru hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

66. Muhakkik olarak tayin edilen Sincan Ceza İnfaz Kurumu 2. Müdürü M.K. tarafından hazırlanan soruşturma raporunda haklarında disiplin soruşturması yürütülen kişilerin kötü muamele amaçlı tavırlarının olmadığı, R.B.ye zor kullanma yetkisi dâhilinde müdahale edildiği, bu esnada müdahale esaslarına uygun olmayan küçük çaplı bazı tavırlar söz konusu olsa da sözü edilen tavırların kötü muamele olarak değerlendirilemeyeceği ve zarar verme amacıyla yapılmadıkları belirtilerek disiplin cezası verilmemesinin uygun olacağı açıklanmıştır. Anılan raporun dayandığı delillerden biri olan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Sincan Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiği anlaşılan 22 Mart 2016 tarihli bilirkişi raporunda -ki bu rapor Sincan Ceza İnfaz Kurumundan elde edilen 8 dakika 4 saniyelik kamera görüntüsünün incelenmesine ilişkindir- şu tespitler yer almıştır:

- R.B. 11 Kasım 2015 tarihinde saat 08.45'te elleri arkadan kelepçeli olarak süngerli odaya getirilmiş ve üç infaz koruma memuru tarafından yüzüstü yere yatırılmıştır. Bu sırada R.B.nin üzerinde beyaz bir eşofman üstü, siyah bir tişört ve külot bulunmaktadır. Giymesi için R.B.ye eşofman altı verilmiştir. R.B. eşofman altını giyerken kır saçlı ve gözlüklü bir infaz koruma memuru/başmemuru R.B.nin kafasına tokat atmıştır. Kel bir infaz koruma memuru/başmemuru sağ ayağıyla R.B.nin bacağına tekme atmış, hafif kıvırcık saçlı bir infaz koruma memuru/başmemuru ise sağ eliyle R.B.nin yüzüne tokat atmıştır. Kel olan infaz koruma memuru/başmemuru sol ayağıyla iki kez R.B.nin bacağına sert olmayan bir şekilde vurmuştur. Gözlüklü olan infaz koruma memuru/başmemuru R.B.ye doğru ayağını uzatmış ancak ayağı değmemiştir. Kel olan infaz koruma memuru/başmemuru R.B.ye yeniden tekme atmıştır. Görevlilerin süngerli odadan 08.47 sıralarında çıkmasından sonra R.B. eşofman altını giymiş, bir müddet yerde dinlenmiş ve daha sonra elleri arkadan kelepçeli şekilde ayağa kalıp üç dört dakika dolaşmıştır. R.B.ye atılan tokat ve tekmeler yaralamaya sebebiyet verecek şiddette değildir.

67. Sincan Ceza İnfaz Kurumu Müdürü 20 Haziran 2016 tarihinde, muhakkik soruşturma raporundaki tespit ve gerekçelerle haklarında disiplin soruşturması yürütülen kişilere disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Karar içeriğine yansıtılan ifadelerden bilirkişi raporunda bahsi geçen saçları olmayan kişinin A.Y., hafif kıvırcık saçlı kişinin A.T., kır saçlı gözlüklü kişinin ise M.K. olduğu anlaşılmıştır.

68. Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı, disiplin işlemi yönünden A.T. ve A.Y. hakkındaki yargılamanın akıbeti konusunda Ceza Mahkemesiyle yazışma yapsa da A.T. ve A.Y. hakkında yeni bir disiplin işlemi tesis edilip edilmediği saptanamamıştır.

F. Tam Yargı Davası İle İlgili Süreç

69. Başvurucular ile çocukları D.B., Ay.Y. ve F.K. yakınlarının intihara eğilimli olduğunun bilinmesine rağmen intiharın önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmadığını, süngerli odadaki tutma koşullarının uluslararası standartlara uygun olmadığını, üstelik yakınlarına kötü muamelede bulunulduğunu ve bu durumun yakınları R.B.yi intihara sürüklediğini belirterek Ankara 8. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Bakanlık aleyhine tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu M. Babak için 2.000 TL maddi tazminat, 50.000 TL manevi tazminat, başvurucu N. Babak için 1.500 TL maddi tazminat, 50.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir.

70. İdare Mahkemesi, başvurucuların tahliye olacağı tarihe ilişkin bilgileri elde edip başvurucuların R.B.nin desteğinden yoksun kalmaları nedeniyle uğradıkları zararı bilirkişiye hesap ettirmiştir.

71. Başvurucular, bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ettikleri maddi tazminata ilişkin taleplerini başvurucu M. Babak yönünden 63.878,50 TL'ye, başvurucu N. Babak yönünden ise 21.530,67 TL'ye yükseltmiştir.

72. Yaptığı yargılama sonunda başvurucuların yakınının daha önce de intihara teşebbüs ettiğine işaret ederek vakit geçirilmeden R.B.nin düzenli bir şekilde psikiyatrik tedavisinin sağlanması gerekirken bu yönde gerekli adımların atılmaması nedeniyle ölüm olayının meydana gelmesinde idarenin hizmet kusurun bulunduğu sonucuna varan İdare Mahkemesi 26/9/2019 tarihinde -diğer davacılar için hükmedilenler haricinde- başvurucu M. Babak'a 63.878,50 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat, başvurucu R. Babak'a ise 21.530,67 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

73. Bakanlık, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

74. İstinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi 22 Aralık 2020 tarihinde, İdare Mahkemesince verilen kararın manevi tazminatla ilgili bölümünü onamış ancak maddi tazminatla ilgili bölümünü kaldırıp destekten yoksun kalma tazminatı yönünden yapılan hesaplamaya göre R.B.nin hak ederek tahliye tarihinden önce vefat edecekleri gerekçesiyle başvurucuların maddi tazminat taleplerini kesin olarak reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

75. İlgili ulusal hukuk için bkz. Yalçın Yanık, B. No: 2013/3718, 20 Ocak 2016, sayfa 48; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21 Nisan 2016, sayfa 25-36; Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16 Aralık 2015, sayfa 63-65; Ahmet Şenol ve diğerleri, B. No: 2014/16947, 22 Şubat 2018, sayfa 46, 51.

B. Uluslararası Hukuk

76. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre bir ihlalin mağduru olduğu iddia edilen bir kişinin başvurunun yapılmasından önce ölmüş olması hâlinde gerekli hukuki menfaati bulunan kişinin ölen kişinin en yakın akrabası olarak ölüm veya kayıp edilmeye ilişkin şikâyetlerini ileri sürdüğü bir başvuruda bulunma hakkı vardır (Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No:16064/90, 16065/90..., 18 Eylül 2009, sayfa 112). Bunun gerekçesi iddia edilen ihlalin niteliği ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) sisteminin en temel hükümlerden birinin etkin bir şekilde uygulanmasına ilişkin değerlendirmeler ile belirlenen özel durumdur (Fairfield/Birleşik Krallık (k.k.), B. No:24790/04, 08 Mart 2005).

77. AİHM bu tür durumlarda, ölümünün veya kaybedilmesinin devletin sorumluluğunu devreye soktuğu iddia edilen bir kişinin ebeveynleri gibi yakın aile üyelerinin ölen kişinin yasal mirasçıları olup olmadıklarına bakılmaksızın bizzat iddia edilen 2. madde ihlalinin dolaylı mağdurları olduklarını iddia edebileceklerini kabul etmiştir (Van Colle/Birleşik Krallık, B. No:7678/09, 13 Kasım2012, sayfa 86).

78. AİHM ayrıca ölenin yakınlarının -Sözleşme’nin 2. maddesi kapsamında meseleleri gündeme getiren ölüm veya kaybedilme olayıyla yakından bağlantılı olması koşuluyla- ölen veya kayıp akrabaları adına Sözleşme’nin 3. ve 5. maddeleri uyarınca şikâyette bulunabilmelerine onay vermektedir. Örneğin Khayrullina/Rusya (B. No: 29729/09, 19 Aralık 2017, sayfa 86-107) başvurusunda, polis karakolunda hukuka aykırı olarak tutulduğu sırada veya karakoldan bırakıldıktan sonra bilinçsiz bir şekilde bulunan ve üç ay sonra ölen bir kişinin yakınının Sözleşme'nin 5. maddesinin ihlal edildiğine yönelik şikâyeti esastan incelenmiştir. Öte yandan;

i. Önal/Türkiye (B. No: 31420/11, 30 Ağustos 2016, sayfa 10-109) başvurusunun kabul edilebilirliği hakkında verilen kararda başvurucuların ölen yakınlarının öldüğü gün rütbeli bir askerin kötü muamelesine uğradığına ve bu bağlamda Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine yönelik iddiaları da incelenmiş ve başvurucuların mağdur sıfatları yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın rütbeli asker hakkındaki ceza yargılamasının derdest olduğuna işaret edilerek sözü edilen şikâyet yönünden iç hukuk yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır (benzer iddiaların incelenip aynı sonuca ulaşıldığı başka bir kabul edilebilirlik hakkında karar için bkz. Zemci ve Hatun Horuz/Türkiye, B. No: 30247/11, 24 Mart 2015).

ii. Gözaltına alınan kişilerin gözaltı sırasında ölmeleri veya gözaltı sırasında yaralandıktan sonra kaldırıldıkları sağlık kuruluşunda vefat etmeleri nedeniyle bu kişilerin yakınlarınca yapılan bazı başvurularda, devletin başvurucuların yakınlarının ölümünden sorumlu olduğu kabul edilerek kamu görevlilerinin darp fiilleri nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği iddiaları yönünden ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (Tais/Fransa, B. No: 39922/03, 01 Haziran 2006, sayfa 111; Yurtsever ve diğerleri, B. No: 22965/10, 08 Temmuz 2014, sayfa 82).

79. AİHM Kaya ve diğerleri/Türkiye (B. No: 9342/16, 20 Mart 2018) başvurusunun kabul edilebilirliği hakkında verdiği kararda ise bir ceza infaz kurumunda tutulmakta iken ölen hükümlünün yakınlarınca yapılan başvuruda yakınlarının kötü muameleye maruz kaldığına ve bu bağlamda etkin bir soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddiaları ile ilgili olarak ölenin herhangi bir fiziki kötü muamele ya da zulüm hakkında şikâyette bulunmadığını ve başvurucuların böyle bir şikâyeti sunmak için dava açma hakkı (locus standi) bulunsa bile şikâyet konusunda inandırıcı hiçbir delil bulunmadığını belirterek Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

80. Mahkemenin 09 Haziran 2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucu M. Babak'ın İddiaları ve Bakanlık Görüşü

81. Başvurucu M. Babak tek başına yaptığı 27 Eylül 2017 tarihli başvurusunda; oğlunun isteği dışında Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği tarih ile öldüğü tarih arasındaki olay ve olgular ile başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında toplanan delillere işaret edip geçmişinde intihar öyküsü olan oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumunda tek kişilik odaya konulduğunu ve oğluna eşyalarının verilmediğini, infaz koruma memurlarının darp ve hakaretlerine maruz kalması sonrasında oğlunun intihara teşebbüs ettiğini, bu olaydan sonra süngerli odaya alınan oğlunun daha donamlı bir sağlık kuruluşunda tedavi edilmesi yerine Kampüs Hastanesinde muayene edildiğini ve intihara teşebbüsten sonra oğlunun söylediği ilaçlar için reçete yazılması dışında oğluna başka bir tedavinin uygulanmadığını belirterek oğlunun ruhsal durumu ile ilgili esaslı bir tedavinin yapılmaması nedeniyle önlenebilir nitelikteki olayların önlenemediğini iddia etmiştir.

82. Başvurucu M. Babak ayrıca oğlunun bir hastanede tedavi altına alınmak yerine psikolojisinin daha da bozulmasına neden olabilecek şekilde tuvaletin açıkta olduğu, havalandırma sisteminin olmadığı ve pencerenin bulunmadığı küçük bir süngerli odada tutulduğunu, bu suretle intihara davetiye çıkarıldığını, oğlunun intiharda kullandığı ipi kolaylıkla temin ettiğini, oğlunun uğradığı kötü muamele ve işkence nedeniyle intihara sürüklendiğini, yetkililerin oğlunun ölümünde kasıtlarının bulunduğunu ve verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararın oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın etkisizliğinin göstergesi olduğunu belirterek Anayasa'nın 17., 19., 38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

83. Bakanlık görüşünde öncelikle soruşturma aşamasındaki işlemlerden ve R.B.nin daha önce tutulduğu ceza infaz kurumlarında aldığı tedaviler ile disiplin cezalarından söz edilerek;

i. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde R.B.nin intihar etme ihtimalinin bulunduğuna ilişkin herhangi bir rapor bulunmadığı,
ii.R.B.nin psikolojik sorunları bakımından gerekli tedbirlerin alındığı ve tedavi imkânlarının sağlandığı,

iii.R.B.nin psikoloğu ile görüşmesinin temin edildiği, gerekli notların psikolog tarafından alındığı ve R.B.nin sağlık durumunun kurum tabipliğince takip edildiği,

iv. Sincan Ceza İnfaz Kurumu Tabipliği Psikiyatri Servisi tarafından R.B.nin psikolojik sorunları ve tehlikeli mahkûm statüsü dikkate alınarak 11 Kasım 2015 tarihinde muayene edildiği ve bu muayene sonunda herhangi bir ilaç düzenlenmediği,

v. R.B.nin öngörülemeyen kendi eylemi neticesinde hayatını kaybettiği,

vi. İntihar nedeniyle devletin sorumlu tutulmasının insan davranışlarının öngörülemezliği bağlamında devlete ağır bir yük yükleyeceği,

vii. Bireysel başvuru formunda söz konusu olay ile ilgili idari yargı yoluna bir başvuruda bulunulduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmadığı, başvurucunun şikâyetleri bakımından idari yargı yolunda açılacak bir tam yargı davasının etkili giderim sağlayıp sağlamayacağı ve bu bağlamda olağan hukuk yollarının başvurudan önce tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu,

viii. Yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanması ile usul yükümlülüklerine ilişkin gerekli adımların atıldığı ifade edilmiştir.

84. Bakanlık görüşüne göre R.B. hakkında düzenlenen 19 Temmuz 2013 tarihli psikososyal servis raporunda R.B.nin 16 yaşından itibaren on yıldır ceza infaz kurumlarında bulunduğu, ergenlik döneminden itibaren uzun süre ceza infaz kurumunda bulunmasının neden olduğu çöküntü duyguları yaşadığı, psikiyatrik bir sorunu bulunmamasına rağmen sorunlarının gelişiminin aksamasından kaynaklı doğal tepkiler olduğu, yaşı gereği aktif olması gerektiği ancak ceza infaz kurumunda zamanını dolduracak ve üretkenlik gösterecek hiçbir faaliyete katılamadığı için iyileşemediği ve insani olarak gerilediği, Bakırköy Hastanesinde görmekte olduğu elektroşok ve ilaç tedavisinin beynine zarar verdiği ve zararlı düzeyde uykuya sebep olduğu, psikiyatrik tedavinin tek yönlü faydasına karşın açtığı zararları ve yan etkileri insani bulunmadığından ceza infaz kurumunda kendisine rehabilitasyon programı açıldığı, bu konuda R.B.nin haftanın üç günü (pazartesi, çarşamba, cuma) kütüphane işlerine yardımcı olmasının yaşadığı boşluk ve amaçsızlık duygularını olumluya götüreceği, sorunlu olduğu insan ilişkileri konusunda kütüphanede çalışan öğretmen, memurlar ve mahkûmla kuracağı ilişkilerin iyileştirici etkilerinin olacağının düşünüldüğü belirtilmiştir.

85. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle Bakanlık aleyhine açtıkları tam yargı davasında verilen hükmün istinaf mahkemesince henüz incelenmediğini, oğlunun tehlikeli mahkûm statüsünde olup psikolojik anlamda rahatsız olduğunun doktor raporları ile sabit olduğunu, vefatından önce oğlunun birkaç kez intihara teşebbüs ettiğini, psikolojik sorunların üstesinden gelinmesinde aile bağlarının önemine ve İstanbul'da yaşamalarına rağmen oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini, oğlunun işkenceye maruz bırakılması, süngerli odada uzun süre tutulması ve etkili bir sağlık kontrolü yapılmaması nedeniyle intihar ettiğini ve böylece oğlunun intihara sürüklendiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

86. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18 Eylül 2013, sayfa 16).

87. Başvurucunun iddialarının bir kısmı, Anayasa Mahkemesine göre Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yöneliktir ve aşağıda ayrı bir başlık altında değerlendirilecektir. Başvurucu intihar ile kötü muamele arasında bağ kurduğu için söz konusu iddialara burada da yer verilmiştir. Başvurucunun geriye kalan iddiaları ise öz itibarıyla oğlunun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığına hatta oğlunun infaz koruma memurlarının kötü muamele niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü eylemleriyle intihara sürüklendiğine ve oğlunun ölümü hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliğine ilişkindir. Şüphesiz başvurucu, oğlunun ölümünde yetkililerin kasıtlarının bulunduğunu da ifade etmiştir ancak başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında dile getirdiği bütün iddiaları birlikte değerlendirilerek başvurucunun sözü edilen iddiasını yetkililere atfettiği kusurun ağırlığını açıklamak için serdettiği kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin negatif boyutu bakımından ayrı bir inceleme yapılmamış; başvurucunun oğlunun yaşamının korunmadığına yönelik şikâyetleri yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında, oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturma hakkındaki şikâyeti ise yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir.

88. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”

89. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

90. Başvurucunun oğlunun ceza infaz koruma memurlarının kötü muamele teşkil eden eylemleriyle intihara sürüklendiğine ilişkin iddiada da bulunduğu gözetilerek yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun tam yargı davası yolunun tüketilmediği ya da İdare Mahkemesinin başvurucuya tazminat ödenmesine karar verdiği gerekçesiyle kabul edilemez bulunulamayacağı sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden tespit edilmemiştir. Bu nedenle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Yaşam Hakkının Maddi Boyutu

 (1) Genel İlkeler

91. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17 Eylül 2013, sayfa 50).

92. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 51). Bu ödev kapsamında devlet;

i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21 Nisan 2016, sayfa 149),

ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 53).

93. Sözü edilen koruma yükümlülüğü, kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan mahpuslar yönünden de geçerlidir. Bu nedenle ceza infaz kurumu yetkilileri, kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bildikleri ya da bilmeleri gereken durumlarda söz konusu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri almalıdırlar (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20 Mayıs 2015, sayfa 72). Bu çerçevede -kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmemek kaydıyla- gerektiğinde intihara meyilli mahpusun tedavisi, bu kişinin en uygun yerde tutulması ve/veya intihar eylemlerinde kullanılabilecek eşyaya el koyulması gibi tedbirlere başvurulabilir (Mehmet Kaya ve diğerleri, sayfa 73). Bir mahpus açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, kuşkusuz başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişir (Mehmet Kaya ve diğerleri, sayfa 74). Bununla birlikte özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynakların değerlendirilmesi suretiyle yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alınarak anılan yükümlülüğün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmaması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 53).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

94. Hakkında düzenlenen bazı tıbbi belgelere göre başvurucunun oğlu R.B., Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesinden önce antisosyal kişilik bozukluğu tanısına istinaden tedavi görmüş ve bu kapsamda kendisine bazı ilaçlar için reçete yazılmıştır. Bazı rapor ve belgelerde de R.B.nin intiharı düşündüğü, kendisine veya başkalarına zarar verebilecek nitelikte davranışları olabileceği, kendisine veya başkalarına zarar verme riskinin yüksek olduğu belirtilmiştir (bkz. sayfa 11, 15, 16). Nitekim R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna naklinden önce iki kez intihara teşebbüs etmiştir. Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda kendisine ve başkalarına zarar verme riskinin orta derecede olduğu belirtilen R.B. 10 Kasım 2015 tarihinde psikolog ile görüştürülmüştür ancak 11 Kasım 2015 tarihinde tutulduğu müşahede odasında bazı infaz koruma memurlarının fiziki müdahalesine maruz kalan R.B., 12 Kasım 2015 tarihinde sandalye üzerinde boğazına ip geçirmek sureti ile yeni bir intihar girişiminde bulunmuştur. Bu bakımdan R.B.nin kendini öldürebileceği konusunda gerçek bir risk bulunduğunun Sincan Ceza İnfaz Kurumu yetkilerince bilindiği açıktır. Bu durumda Sincan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin sözü edilen riski önlemek için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri alıp almadıkları değerlendirilmelidir.

95. İntihara teşebbüs etmesi sonrasında tek kişilik B1.7.31 numaralı odada müşahede altına alınan R.B., Kampüs Hastanesi Psikiyatr Polikiniğine sevk edilmiş ancak sevk yazısında R.B.nin intihara teşebbüs ettiği belirtilmemiştir. Nitekim R.B.yi muayene eden Uzm. Dr. B.Ç., R.B.nin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde ruhsal durum muayenesi yaptığını, R.B.nin bir ilaç listesi verdiğini ancak uygun gördüğü ilaçlar için reçete yazdığını ve üç ay sonrası için R.B.ye randevu verdiğini söylemiştir (bkz. sayfa 46). O hâlde B.Ç., R.B.nin intihara teşebbüs ettiği yönünde bilgilendirilmemiştir. Bu durum R.B. hakkında yatarak tedavi ve/veya R.B.nin kullandığı ilaçların başka ilaçlarla değiştirilmesi gibi farklı tıbbi tedbirlerin alınmasını engellemiştir. Ayrıca yetkililer R.B.nin yeniden intihara kalkışmasını önlemek için intiharda kullanılabilecek ip/çamaşır ipi gibi eşyaya el konulması yönünde bir tedbire de başvurmamıştır.

96. R.B. 13 Kasım 2015 tarihinde başvurucu M. Babak ile yaptığı telefon görüşmesinde artık dayanamadığını ve kendisini öldüreceğini beyan etmiştir (bkz. sayfa 45/vii). Bu telefon görüşmesi yapılırken bir infaz koruma memuru da R.B.nin yanında bulunmuştur (bkz. sayfa 49). Buna rağmen R.B.nin yaşamının korunması için hiçbir önlem alınmamış ve sonuç olarak R.B., bir çamaşır ipi yardımıyla kendisini duş başlığına asarak intihar etmiştir. O hâlde R.B.nin daha önceki intihar girişimleri ile R.B.nin cesedinde tespit edilen yaralar, başvurudaki diğer unsurlarla birlikte değerlendirildiğinde R.B.nin ölümünün infaz koruma memurlarının kötü muamele teşkil ettiği ileri sürülen eylemlerin doğrudan bir sonucu olduğu ve bu bağlamda infaz koruma memurlarının eylemleri nedeniyle R.B.nin intihara sürüklendiği söylenemez ise de Sincan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin bilinen intihar riskini önlemek için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri almadıkları açıktır.

97. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

98. Anayasa Mahkemesine göre devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü (usul yükümlülüğü) doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23 Ocak 2014, sayfa 94).

99. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutu konusunda benimsediği genel ilkelere göre şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkililiği için;

- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 57),

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, sayfa 58),

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18 Eylül 2013, sayfa 30),

- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16 Temmuz 2014, sayfa 99) gerekir.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

100. Somut olayda şüpheli ölüm olayından haberdar edilen Cumhuriyet Başsavcılığının konuyla ilgili derhâl bir soruşturma başlattığı görülmüştür. Bu soruşturma kapsamında ölüm olayının aydınlatabilmesi için olay yeri Cumhuriyet savcısınca incelenmiş ve olay hakkında bilgi sahibi olabilecek bazı infaz koruma memurları ile ölenin kaldığı odanın her iki yanındaki odalarda kalan mahpusların ifadeleri alınmıştır. R.B. ile birlikte Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen H.O.nun ifadesi doğrultusunda soruşturma derinleştirilmiş, R.B.nin başvurucu M. Babak ile yaptığı telefon görüşmesine ilişkin kayıt ile Sincan Ceza İnfaz Kurumuna ait kamera kayıtları incelenmiş, R.B.nin sağlık dosyası celbedilmiş ve R.B.nin bir süreliğine oda komşusu olan M.S.D. ile birçok infaz koruma memurunun ifadelerine başvurulmuştur. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde R.B.yi muayene eden B.Ç. ve E.C. dinlenmiştir. Yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemleri ile R.B.nin ası sonucu vefat ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucu M. Babak soruşturmaya ifade vermek, delillerin toplanmasına ilişkin taleplerini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmek ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmek suretiyle etkili bir şekilde katılabilmiş ve soruşturma yaklaşık 1 yıl 1 ay 7 gün gibi kısa bir sürede sonuçlandırılmıştır. Bununla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararda; soruşturmadaki unsurlar gerektirmesine rağmen R.B.nin ceza infaz koruma memurlarının kötü muamele teşkil ettiği iddia edilen eylemleriyle intihara sürüklenip sürüklenmediği, bir başka ifadeyle infaz koruma memurlarının kötü muamele oluşturduğu öne sürülen eylemleri ile R.B.nin ölümü arasında bağlantı olup olmadığı ve intihara ilişkin gerçek bir riskin varlığına rağmen R.B.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı (Mahkemenin bu konu hakkındaki değerlendirmesi için bkz. sayfa 94-97) konusunda hiçbir değerlendirme yer almamıştır.

101. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Eziyet Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

102. Başvurucu M. Babak 27 Eylül 2017 tarihli başvurusunda oğlunun darp edildiğini ve hakarete uğradığını, kolları arkadan bükülerek ve sürüklenerek süngerli odaya götürüldüğünü, ellerinin arkadan kelepçelendiğini, fiziki koşulları uluslararası standartlara uygun olmayan süngerli odada üç gün tutulduğunu, süngerli odada çok üşüdüğünü ve yaralarıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’na (İstanbul Protokolü) uygun bir rapor tutulmadığını belirterek Anayasa'nın 17., 19., 38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

103. Başvurucular birlikte yaptıkları 29 Haziran 2018 tarihli başvuruda ise 27 Eylül 2017 tarihli başvuruda dile getirilen iddiaları yineleyerek A.Y. ile A.T.nin eylemlerini sistematik bir şekilde gerçekleştirdiklerini, sanıklara yüklenen eylemin işkence suçunu oluşturduğunu, ağzına su dökülmek suretiyle oğullarına işkence edildiğini, kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının derece mahkemelerince dikkate alınmadığını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin cezasızlık sonucunu doğurduğunu belirterek kötü muamele yasağı ile bu yasakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

104. Başvurucuların iddialarının özü, yakınlarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan fillere maruz kaldığına ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.

105. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “…Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

106. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler (doğrudan mağdur) olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14 Nisan 2016, sayfa 47). Nitekim mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda - özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabilecekleri kabul edilmektedir (bu kapsamda incelenen başvurular için birçok karar arasından bkz. Sadık Koçak ve diğerleri ve Cemil Danışman kararları).

107. Somut başvuruda başvurucuların dolaylı mağdur sıfatlarının bulunup bulunmadığının belirlenebilmesi için bireysel başvuru yapan kişilerin, ölen yakınlarının Anayasa'nın 17. maddesinin 3. fıkrasında yasaklanan bir fiile maruz kaldığı iddialarını dolaylı mağdur sıfatıyla dile getirip getiremeyecekleri meselesinin incelenmesi gerekir.

108. İncelemenin başında belirtmek gerekir ki başvurucuların yakını, maruz kaldığı bir kötü muamele sonucunda ölmüş veya ölmesinden çok kısa bir süre önce kötü muameleye maruz kalmış ise başvurucuların dolaylı mağdur sıfatı yönünden hiçbir sorun bulunmamaktadır (Esma Çelebi, B. No: 2014/17591, 19 Nisan 2017 sayfa 80; Ahmet Şenol ve diğerleri, sayfa 69).

109. Anılan durumlar dışında dolaylı mağdur sıfatının varlığı somut olayın koşullarına ve kötü muamele teşkil ettiği iddia edilen fiillerin ölüm olayıyla olan bağlantısına göre belirlenmelidir. Mesela Rıfat Bakır ve diğerleri (B. No: 2013/2782, 11 Mart 2015) başvurusunda, başvurucuların ölen yakınlarının zorunlu askerlik vazifesini ifa etmekteyken ölmesinden önce bir üstü tarafından darp edilip onur kırıcı muameleye maruz kaldığına yönelik iddiaları mağdur sıfatı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadan esastan incelenmiştir.

110. Somut olayda başvurucuların oğlu R.B. 13 Kasım 2015 tarihinde telefon yoluyla iletişim kurduğu başvurucu M. Babak'a dövüldüğünden söz etmiş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği aynı tarihli dilekçesinde ise süngerli odadaki tutma koşullarına yönelik bir iddiayı dile getirmeden dövülüp hakarete uğradığını ve işkenceye maruz kaldığını iddia etmiştir. Bu nedenle somut olayın koşullarında başvurucuların, yakınlarının süngerli odadaki tutma koşullarına (süngerli odanın fiziki koşulları ve R.B.nin süngerli odada kelepçeli olarak tutulması) yönelik iddiaları bakımından dolaylı mağdur sıfatları bulunmasa da infaz koruma başmemurlarının/memurlarının ölen yakınlarına yönelik eylemleri yönünden dolaylı mağdur sıfatını taşıdıkları sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden tespit edilmemiştir. Bu nedenle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden - i. Genel İlkeler

111. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Anılan yasağın maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Elif Aydın Dost, B. No: 2014/19954, 12 Haziran 2018, sayfa 35).

112. Anayasa mahkemesinin işkence ve kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutları kapsamında belirlediği temel ilkeler ile Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muamele kavramın ifade ettiği anlamlar şimdiye kadar birçok kararda belirtilmiştir (birçok karar arasından bkz. Naif Bal (2), B. No: 2015/2465, 01 Eylül 2019, sayfa 49-55; Fırat Can, B. No: 2016/762, 02 Haziran 2020, sayfa 50-59, 65-76).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

113. Başvuruya konu soruşturmada R.B.nin maruz kaldığı fiillerin tespiti için birçok tanık dinlenmiş, R.B.nin sağlık dosyası getirtilerek hakkında tanzim edilen tıbbi belgeler incelenmiş, R.B.nin başvurucu M. Babak ile yaptığı telefon görüşmesine ilişkin kayıt ile Sincan Ceza İnfaz Kurumuna ait kamera kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve A.T.nin R.B.ye tokat atmak, A.Y.nin ise R.B.yi tekmelemek suretiyle kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kasten basit yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla A.Y. ve A.T. hakkında kamu davası açılmıştır. A.T. ve A.Y. de dâhil olmak üzere kamu görevlilerinin R.B.ye yönelik başka bir eylemi saptanamamıştır. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca aldırıldığı anlaşılan ve bir örneği de yürütülecek disiplin soruşturmasında değerlendirilmek üzere Sincan Ceza İnfaz Kurumuna gönderilen 22 Mart 2016 tarihli bilirkişi raporunda (bkz. sayfa 66) M.K.nın da R.B.ye tokat attığına ilişkin tespit bulunmasına rağmen konu Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmemiş, Cumhuriyet Başsavcılığı da farklı bir delil elde etme ihtimaline rağmen Sincan Ceza İnfaz Kurumundan olay hakkında yürütülmüş disiplin soruşturmasına ilişkin dosyayı getirtmemiştir. Netice olarak 22 Mart 2016 tarihli bilirkişi raporundaki tespite rağmen M.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplandığı söylenemez.

114. Ceza Mahkemesi, yaptığı yargılama sonunda kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanması suretiyle kasten basit yaralama suçu nedeniyle sanıkların neticeten 4.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Bu durumda A.Y. ve A.T hakkında verilen cezanın sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdur açısından uygun giderim sağlanması yönündeki gerekliliği sağlayıp sağlamadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verip vermemenin mahkemelerin takdirinde olmakla birlikte mahkemelerin sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde hukuku uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin sağlanamadığı sonucuna varılabileceği nazara alınmalıdır (Süleyman Deveci, sayfa 100-102, 122; Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18 Şubat 2016, sayfa 68, 69, 85, 86).

115. Somut olayda başvurucuların oğlu R.B. hükümlü olarak tutulduğu Sincan Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memurlarıyla yaşadığı bir olay sonrasında etkisiz hâle getirilip elleri arkadan kelepçeli bir vaziyette süngerli odaya götürülmüştür. R.B.nin elleri kelepçeli olmasına ve infaz koruma memurlarına yönelik fiilî bir saldırısı bulunmamasına rağmen A.T., R.B.ye tokat atmış; A.Y. ise R.B.yi birkaç kez tekmelemiştir. Olayın gerçekleşme koşulları ve R.B.nin süngerli odadaki hâli dikkate alınarak şikâyet edilen eylemin eziyet olarak nitelendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

116. Başvurucuların oğlunun maruz kaldığı eylemin Anayasa'nın 17. maddesi anlamında eziyet olduğu dikkate alınarak A.Y. ve A.T. hakkında kurulan hükmün -para cezası tercih edilerek ceza tayini sonrasında hukuki bir sonuç doğurmamayı ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sebebiyle- başvurucuların mağduriyetlerinin etkili giderimini sağlayabilecek nitelikte olmadığı, sonuç olarak başvurucuların mağdur sıfatlarının devam ettiği değerlendirilmiştir.

117. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence atına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

118. 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

119. Başvurucu M. Babak tarafından yapılan 27 Eylül 2017 tarihli başvuruda ihlalin tespiti, soruşturmanın yenilenmesi ve 100.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir. Başvurucuların birlikte yaptıkları 29 Haziran 2018 tarihli başvuruda ise ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL manevi tazminat istenmiştir.

120. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 07 Haziran 2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 07 Kasım 2019).

121. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, sayfa 55, 57).

122. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, sayfa 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), sayfa 57-59, 66, 67).

123. İncelenen başvuruda başvurucuların oğlunun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ve kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararda infaz koruma memurlarının kötü muamele oluşturduğu öne sürülen eylemleri ile R.B.nin ölümü arasında bağlantı olup olmadığı ve intihara ilişkin gerçek bir riskin varlığına rağmen R.B.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı konusunda değerlendirme yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanmaması ve Ceza Mahkemesince verilen kararın başvurucuların mağduriyetlerinin etkili giderimini sağlayabilecek nitelikte olmaması nedenleriyle eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialar hakkında değerlendirmede bulunmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verdiği hususu da gözetildiğinde somut başvurudaki ihlallerin Cumhuriyet Başsavcılığı ile Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararlardan kaynaklandığı anlaşılmıştır.

124. Bu durumda yaşam hakkı ile eziyet yasağına ilişkin ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma ve yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ve yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma ve yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına, yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

125. İdare Mahkemesinin yaşam hakkının maddi boyutunun ihlali nedeniyle başvurucu M. Babak lehine manevi tazminata hükmettiği ve başvurucunun bu miktarın yetersiz olduğu iddiasıyla istinaf başvurusu yapmadığı gözetilerek başvurucu M. Babak'ın yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmiş olmasına dayalı manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Bununla birlikte yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucu M. Babak'a net 55.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

126. Öte yandan somut olayda eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarına ilişkin ihlallerin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için, eziyet yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara, talepleri de dikkate alınarak müştereken net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

127. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucu M. Babak'a müstakilen, 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın birer örneğinin yaşam hakkı ile eziyet yasağına ilişkin ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2015/34463), yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/198) GÖNDERİLMESİNE,

D. 1. Başvurucu M. Babak'ın yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmiş olmasına istinat eden manevi tazminat talebinin REDDİNE ancak yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucu M. Babak'a net 55.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,

2. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlali nedeniyle başvuruculara talepleri dikkate alınarak net 50.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. 257,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucu M. Babak'a ÖDENMESİNE, 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 09 Haziran 2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum