Asgari ücret artışları her yıl kamuoyunun en çok tartıştığı başlıklardan biri olurken, bu artışların memur maaşlarına etkisi de sıkça yanlış yorumlanan konular arasında yer alıyor. Toplumda yaygın kanaatin aksine, asgari ücrette yapılan artışlar memur maaşlarını doğrudan belirlemez. Ancak bazı dolaylı ve teknik etkiler yoluyla memurların gelirlerinde sınırlı değişiklikler yaratabilmektedir.
Aşağıda bu ilişkiyi tüm yönleriyle, mevzuat temelli ve özgün bir anlatımla ele alıyoruz.
Türkiye'de asgari ücret ile memur maaşları iki ayrı hukuki zemine dayanır:
Asgari ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenir ve özel sektör ağırlıklı olmak üzere tüm ücretli çalışanlar için taban ücret niteliği taşır.
Memur maaşları ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, toplu sözleşmeler ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararlarıyla belirlenir.
Bu nedenle asgari ücrette yapılan bir artış, mevzuat gereği memur maaş katsayılarını veya zam oranlarını otomatik olarak değiştirmez.
Asgari ücret artışının memur maaşlarına doğrudan bir zam etkisi yoktur. Ancak üç temel başlık altında dolaylı etkiler ortaya çıkar:
Son yıllarda yapılan yasal düzenleme ile, çalışanların ücretlerinin asgari ücrete isabet eden kısmı gelir vergisinden istisna edilmiştir. Bu uygulama hem özel sektör çalışanlarını hem de memurları kapsar.
Asgari ücret arttıkça,
Gelir vergisinden muaf tutulan tutar da yükselir,
Bu durum, memurların net maaşında sınırlı bir artış yaratır.
Ancak bu artış:
Bir maaş zammı değildir,
Sadece daha az vergi kesintisi yapılmasından kaynaklanır,
Her memur için aynı tutarda olmaz (vergi matrahına göre değişir).
Tüm memurlar asgari ücret kaynaklı vergi istisnasından eşit şekilde yararlanmaz:
Vergi matrahı düşük olan bazı memurlar, zaten çok az gelir vergisi ödediği için istisnadan sınırlı fayda sağlar.
Vergi matrahı yüksek olan memurlar, hâkim-savcılar ve üst kademe yöneticiler ise istisna tutarının tamamını maaşlarında hissedebilir.
Bu nedenle asgari ücret artışı, memurlar arasında eşit bir gelir artışı yaratmaz.
Asgari ücretin yükselmesi, memur maaşlarını teknik olarak belirlemese de dolaylı bir baskı unsuru oluşturur:
Düşük dereceli memurlar ile asgari ücretli çalışanlar arasındaki maaş farkı azalabilir.
Bu durum kamuoyunda "denge", "refah payı" ve "seyyanen zam" tartışmalarını artırır.
Sendikaların toplu sözleşme masasında taleplerini güçlendiren sosyal bir referans oluşur.
Ancak bu etki hukuki değil, daha çok politik ve toplumsal bir etkidir.
Hayır. Toplu sözleşmelerde:
Enflasyon,
Büyüme,
Kamu mali dengeleri,
Önceki dönem kayıpları
esas alınır. Asgari ücret, toplu sözleşme metinlerinde bağlayıcı bir kriter değildir. Ancak dolaylı biçimde "gelir adaleti" ve "alım gücü" tartışmalarında referans olarak gündeme gelir.
Kamuoyunda zaman zaman şu algı oluşur:
"Asgari ücret arttı, memurun maaşı da yükseldi."
Bu algının temel nedenleri şunlardır:
Gelir vergisi kesintisinin azalması,
Enflasyon farkının aynı döneme denk gelmesi,
Ek düzenlemelerin (refah payı, seyyanen zam gibi) aynı yıl içinde yapılması.
Oysa teknik olarak bu artışların kaynağı asgari ücret değildir.
Özetlemek gerekirse:
Doğrudan etkilemez
Zam oranlarını belirlemez
Maaş katsayısını değiştirmez
Gelir vergisi istisnası yoluyla net maaşı dolaylı etkiler
Toplu sözleşme sürecinde sosyal ve psikolojik baskı unsuru oluşturur
Dolayısıyla asgari ücret artışı, memurlar açısından bir "maaş zammı" değil; en fazla vergi avantajı ve beklenti etkisi doğuran bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Avukat Bülent Cansu yaptığı açıklamada, devlet memurlarına ve asgari ücret çalışanlarına açıklanan enflasyon rakamları üzerinde iyileştirme yapılması gerektiğini, 2026 yılında alım gücünün korunması gerektiğini belirtti.